Doğduğumuzda umuttur herşey…

Doğduğumuzda umuttur herşey, tazedir, hafızası yoktur. Büyümek isteriz, yeşermek isteriz, uzamak, uzanmak, öğrenmek, tanışmak, bilmek isteriz.

dogdugumuzda

Günler günleri kovalar, sevdiklerimiz bize kucak açar, güzel yemekler bizim için pişer, oyuncaklarımız olur, fiyonklu paketlerden çıkan. İlgi selleri bize doğru akar, besleniriz, güçlü hissederiz, sevildiğimizden şüphemiz olmaz. Yüzümüz güler, küçük hoşnutsuzluklarımız ve rahatsızlıklarımız da mızmızlanırız, hemen yardıma koşanımız olmazsa ağlarız. Biz ağlayınca gelirler hep, koşarak gelirler, endişeyle gelirler, yaşlarımızı silmek, yüzümüzü yeniden güldürmek için gönüllü didinmeye gelirler.

Sonra yıllar geçer, hayat bizi bulur. Gölgeler, çırpınışlar, sancılar, gönül yaraları, dünya düzeni gözümüze görünür olur. Nedir ne oluyor derken bakmışız parçası oluvermişiz bu çok renkli bilmecenin. Ve akıp gidiyoruz onunla birlikte, bazı anlarımız diğerlerinden daha bilinçli, bazıları diğerlerinden daha dolu, daha anlamlı.

Tek çocuğum ben. Yalnızlıkla erken tanıştım ve kardeşim olamadıysa da çok yakın arkadaşım oldu çabucacık. Bir ceza değil seçimdi benim için, bazen huzurdu, bazen soluktu, çoğu zaman da yaratıcılığımı besleyen bir duraktı.

Kalabalıkları da sevdim ama, arkadaşlar hep yaşamımım orta yerinde oldu. Bazen kapılarımı çok mu açtım, gönlüme aldıklarımı çok da tartmadan mı seçtim diye kendime kızdığım oldu ama insanları hep sevdim. Yarım sevmeyi de (yarım çalışmak gibi) bir türlü öğrenemediğimden, hep kana kana sevdim…

Ama gerçekçi bir yanım da vardı, daha çok erken yaşta kendiliğinden ortaya çıkan. Daha o zaman ve tam da Atilla İlhan okurken, “çok haklı” deyip iç geçirmiştim “Olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması” sözünü okurken. Ne görmüştüm, ne biliyordum ki o zaman? Kalbim bile kırılmamıştı henüz, aldatılmamış, yıpratılmamıştım ama anlaşılmayı beklememeyi kabullenmiştim bir yaşam gerçeği olarak.

Zamanla “kendinin en iyi arkadaşı olmak” ne demek daha iyi anladım. Kendimi sevmezsem, kendime ilgi, anlayış, merhamet, iyi niyet ve tolerans göstermeyi bilmezsem (ya da bunu seçmezsem) en ufak bir rüzgarda titreyen bir yaprak olmaktan öteye gidemeyeceğimi açıklıkla gördüm.

Bugünkü yaşam dengem kendime iyi bakmak ve etrafımdakileri beni yüzde yüz anlamadıkları için suçlamamak ve onlardan dünyayı ayağıma getirmelerini beklememek üstüne kuruldu. Herkes insan, herkesin artısı eksisi var, herkes hayatla başa çıkmaya çalışıyor. Karşımızdakinden her zaman ve her şartta dörtdörtlük sevgi ve anlayış beklemek ne kadar doğru, ne kadar anlamlı?

Çocuk gözlerimin gördüğünden farklı bir dünya bu. Ağlayınca bazen kimse gelmiyor. Daha çok paramız var ama ne alsak bazen açlığımız tükenmiyor. Masal kahramanlarını sorgulamaya başlıyoruz. Kötüler hep cezalarını bulmuyor, aksini görüyoruz her gün. Haksızlığın taçlandırıldığı, hatta kurumsallaştırıldığı oluyor. Şeker diş çürütüyor ve pizza çok yenince şişmanlatıyor. Babam artık yok, canım bundan dolayı çok yanıyor ama hayat da bir şekilde akmaya devam ediyor.

Yine de güzel bir dünya bu, mükemmel değil ama çekici ve bir şekilde bizi tutsak etmiş, belki hayran etmiş. Ne mutlu, herşeye rağmen hala aşığım hayata, o beni zaman zaman buruşturup kenara atsa da ben ona şiirler yazmaya devam ediyorum ve ondaki saklı güzelliği gördüğüm anları hala yüceltiyorum ve bu anları sevdiklerimle paylaşmayı seçiyorum.

Son kırk küsür yılda olan bitene rağmen hala hayata yapışmış durumdayım ve onun iliğini emmeye çalışıyorum. Bu halimi de acınası değil tapılası buluyorum, ne yalan söyleyeyim… Ayakta kalabiliyor muyum, evet… Hatta bazen daha fazlasını da başardığımı söylüyor insanlar… Mutlu muyum? Her an değil ama içten kahkahalar attığım zamanlar var hala, çok derinden sevdiklerim de…

Tüm bu aymışlığın, yaşamı ve kendimi tanıyıp kabullenmişliğin ortasında bir yerde yoluma devam ederken bazen küçük mucizeler de olmuyor değil… Üstelik artık mucizeleri beklemiyorum, astronot ya da köy öğretmeni olmayı hayal ettiğim günler çok eskilerde. Dolu dizgin ve kayıtsız şartsız bir aşkla sevilmeyi beklediğim günlerse, hiç var oldu mu, onu bile anımsamıyorum…

Ama mucize bu… Gelip buluyor insanı. En ummadık zamanda. Sağanak yağmur misali kafasından aşağı boşalıyor. Islatıyor, sırılsıklam. Yeniden doğmuş gibi hissediyor insan, arınmış gibi, evet yeniden ilk kez aşık olmuş gibi, hafızası silinmiş, hayal kırıklıkları sıfırlanmış gibi…

Bu mucize – ne mutlu ki- bir insanın tatlı dokunuşuyla geliyor; hem de etrafımızdan beklentilerimizi en aza indirmeyi öğrendiğimiz o noktada… Birinin olağandışı bir şekilde ve koca Atilla İlhan’a rağmen sizi anladığını, yüreğinizin ta içine daldığını, ruhunuzun derinliklerine süzüldüğünü ve gördüğünü ve işittiğini ve tüm bu algıladıklarına bir anlam verdiğini duyumsuyorsunuz baş döndürücü bir mutlulukla… İçinizdeki boşlukları fark eden ve bunları doldurmak için cesaretli, ama bir o kadar da saygılı bir adım atan duyarlı, sevecen ve cömert biri değmiş meğer hayatınıza.

“Bunu hak etmek için ne yaptım?” anlarından biri işte. Yaşam sürprizlerle dolu, hala. Ve neyseki bazıları güzel bu sürprizlerin, hatta şahane mesajlar getiriyor beraberinde. Umudu kaybetmek için geç değil, yeni hayaller kurmak için gebe şimdiki zamanlar. Eski şiirlerinden birindeki bir dize aklına geliyor: “hani görünmezdi mutluluk?”

Brüksel, Aralık 2012

3 thoughts on “Doğduğumuzda umuttur herşey…

  1. Sevgili Deniz’cim,
    Ben Deniz’den hikayeleri cok sevdim.. Az once saydim sen benim hayatima giren besinci Deniz’sin. Tanidigim Deniz’lerin hepsi ozel, guzel ve isimleri gibi DERINLER…
    Hayatima ilk giren ilk Deniz, benim icin Marmara:)… ikincisi 10 yasimdayken ve Marmara’ya bakarken yanima gelip oturan Erdek yazlik komsusu Deniz…”Deniz denize gidelim mi “ deyip ustune kahkaha attigim beni hala gulduren ama cok az gorebildigim arkadasim…
    Diger Deniz’ler – ki en sonuncusu sensin-, hayatima daha sonra girdiler ve cok sevdigim Deniz’ler koleksiyonuna katildilar.
    Deniz’den hikayeleri okurken, seni bir kez daha yakin buldum, bir baska tarafini daha kesfettim ve paylastigin icin cok mutlu oldum…
    Simdi bir de bir dilek tutmak lazim…Hani cok uzun zaman sonra denizi ilk gordugunde, sahilden ufka dogru bakarsin, dingin mavilige ve huzura hayran kalirsin…
    ve hani dersin ya, “ne kadar guzel oh be !”… Iste yeni yilda Deniz’in yuzu, hep bir deniz gorur olsun, guzel mavilere boyansin…

    Sevgilerimle, Rana

  2. Hislerime bu kadar mı tercüman olunur çok yerde beni anlaıyor gibisin sağ olasın.Mucizem de sensin bilesin….

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s