İstavrit

Söyle

Kimi tuttun aklında o sabah

Gönlünden kim seslendi sana

Bu şehir ki daha dün tanışın oldu

Daha dün buraya ayak bastığında

Hiç

Ama hiç

Hatıran yoktu

Yeniye susamıştı yüreğin

Henüz görmediğinle çarpışasın vardı

Bodoslama dalmak istedin içine şehrin

Donanımlı dalgıç gibi değil de

Oltanın kancasının söküp alamadığı

Yaşam sevdasıyla o ufacık balığın

&

Hatırla bak

Ne dedin kendine gelmeden önce

Önüme açılan herhangi bir yolda

Yürüyesim var dedin

Bir başıma yürüyesim var dedin

Ne yanımda

Ne kafamda

Bir başka varlıkla

İlerleyesim var

Ağır ağır önce

Tempolu ardından

Dümdüz yahut dolanarak

Yürüyesim var dedin

Hesapsız

Ve hesabını vermeden adımlarımın

Kendime dahi danışmadan bu sefer

&

Ve akşamında o günün

Afacan ve masum yorgunluğuyla

Tüm gün sokaklarda oynamış bir çocuğun

Kucak açmak istedin

Upuzun ve deliksiz bir uykuya

Hafızasız bir yatakta

Sarmaş dolaş geçirmek istedin geceyi

Upuzun ve deliksiz bir uykuyla

Bodoslama dalmayı umut ettin içine

En atılgan düşlerin

Donanımlı dalgıç gibi değil

Katıksız keyfiyle daha çok

Canını az önce kurtarmış istavritin

Akan suyla bakıştınız

Yastığa değmeden başın

Kafi değil mi dedi bu an

O gideceği biliyordu

Sen tutulamayacağı ezberlemiştin yıllarla

Yeter de artar dedin

Yeter de artar, farkındaysan

&

Akşamki oyundan bir sahne dürttü omzunu

Tiyatro salonunda hani dün

Korku, aşk ve cesaret derken oyuncu

İlkinde gezindiğin yıllar geçti aklından

Alabildiğine kendinden uzak

İkincisi, aşk

Önce savurdu

Sonra avuttu

Derken büyüttü seni

Cesaret deyince oyuncu

İstavrit dürttü omzunu

Hani kılpayı kurtulur kurtulmaz ölümden

Denizine geri dönen

Yargısız ve hesapsız

Gülümsedin hayata

Yürüyesin vardı bilinmedik bir yolda

Akan su gibi olasın

Ağırlaşmayan

Ağırlaştırmayan

Kimi tuttuysan aklında

Bıraktın

Her ne saat açılırsa gözlerim

Sabah o saattir dedin

İlk de o anki ışık…

Lyon – Brüksel, Ocak 2023

Ölümüne Seviyorum

Sıcak bastı Kasım’ın ilk günü

Bilemiyor insan

Bağrına mı basacaksın umursamaza bağlayıp

Bu yitik, kafası karışık güneşi

Ne yaşarsak yaşayalım

Böyle beklenmedik

Artımıza yazılır diyerek

Günü mü kurtaracaksın emekleyen çabanla?

Şiir mi yazacaksın yoksa?

Bildik değil diye bu sahte bahar

Hiç hiç bildik değil diye

Normal değil dememek için çırpınarak

Çünkü normal sorgulanır oldu nicedir

Şiir mi yazacaksın yoksa?

Nostaljik değil aydın olduğunu

Tekrarlayarak kendine içinden çok kere

&

Akşamlar beşte inerken

Üşümemek

Ürpermemek hatta

Neredeyse canını yakacak

Üstüne bir telefon çalacak öylesine masum

Dostun, can dostun

Ki

Ne kadar çekti bu ara

Ki

Artık soluk alsın istiyorsun

Hem nasıl hakkıdır

Yeni bir haber almış, anlatıyor bugün

Tatsız ki ne tatsız

Neyi nereden buluşturup

Nasıl süreceksin yarasına?

&

Yalan yok

Sen de duyunca

Dondun kaldın

Bazen hayat çok hain be

Bazen hayat sıklıkla

İnatla

Adaletsizce

Hain

Seni yeterince sevmeyen birini

Sevmeye devam etme ısrarın belki hayat

En azında bugün

Bugün öyle hayat

&

Kendini unutmazsan varsın

Kendini yarı yolda bırakmazsan

Eksik gedik de olsa

Yoldasın

Bazı gün gülmeyeceğiz,  gülemeyeceğiz anladık

An gelir ağlarız da doya doya

Yaşanan gerektirir

Utanılacak şey de değil

Hıçkıra hıçkıra ağlayabilirsen eğer

İnsanlığın dile gelir

&

Nefes aldığımız sürece var olmak

Seçimimiz

Bugün benim için zor

Biraz var biraz yokum aranızda

Dedim size de demin

Sıcak sonbaharlar canımı yakıyor benim

Dostlarıma yetememek de

Güçsüzlüğümü dinliyorum bu akşam

Gücümü de aynı anda

&

Bu akşam kaldırımda oturuyorum sessiz

Saat beş

Hava mis

Kasım 1

Ürpermiyorum

Bazen hayat çok hain

Bazen kimseye yetemiyorum

Beni yeterince sevmeyen birini

Ne pahasına olursa olsun

Sevmeye devam etme ısrarım belki hayat

Tamam öyle olsun

Anladım ve varım

Duyuyor musun Hayat?

Anladım

Bildik değil bu sahte bahar

Ötesini de diyesin yok belli ki bana şimdi

Madem istedin, isabet

Bakıştık işte bu akşam

Gördün de kirpiğimde, yanağımda akarken

Ben hala varım

Ölümüne seviyorum seni

Gerisi sende

Gerisi senin kararın…

Brüksel, 1 Kasım 2022

Önden bir söz – Ben deyince Bahar

2 Şubat’ta kar yağdı. Elim ayağım çok üşüdü, kolay soğur ikisi de bilirsin. Rüzgar sert esti bir de üstüne. Buzla kavruldum. Sabrımın soluğu kesilmese de zorlandı.

O gün içinde güzel insanlar çıktı neyseki yoluma. Yara almaktan da yaratmaktan da korkmayan. Ne alaka deme şimdi, ikisi de ciddi cesaret işi. 

Hayatın zor yanından konuşmak ürkütmedi onları. Herkesin içinde bir yerde var bir burukluk, unutamadığımız ağır, karanlık sahneler. Acıyan yerlerimiz gerçek.  Paylaşarak beraber büyüdüğümüz de.

O sohbetin tadı oldu o geceki ninnim. Derin ve uzun uyudum masallara gömülüp. Yürek serinlemişti, 3 Şubat’a açılırken gözlerim.

Hava yumuşamam diyordu lakin, aynı tırmalayıcı soğuk kararlı. Şubat’ın da doğası boyle, kendi gibi davranıyor diye suçlayamazsın.

Bir cesaret attım yine de kendimi sokağa. Karşıdaki tarihi bina alkışladı beni. Bak bana, nicedir ayazdayım dedi, aldırma, yüzleşmek dinç tutuyor insanı.

Yürümüşüm epey yokuş aşağı. Baktım bir ara gülümsüyorum kendime. Havada çıtır ekmek kokusu. Aklımda, dudaklarımda fırından yeni çıkmış tazecik bir hatıra.

Güneş de naz etmedi biliyor musun sonunda. Göründüğü yetmedi, yerleşti kaldı gökte öylece. Benimsedi de yerini.

Sokakta oturacağım dedim öyleyse biraz. Güneşle göz göze. Karar verdim ki an bu an. Karar verdim ki bahar. Geldi.

Biraz okudum açık havada. Kelimeler önce çekindi, sonra üşüştüler zihnime. Bağlantılar oluştu önce, sonra sen de carpışmalar, ben diyeyim kucaklaşmalar. Sanırsın pazar yeri, sanırsın panayır, şenlik. 

Gelen geçen için adaklar tuttum sonra hazır elim değmişken. Kendim için de dileklerim sıralıdır bilirsin; bazıları seninkilere komşu. Çoğuna dokun isterim, bir kısmının dokusundasın.

Hayat yakışıyor sana dedim kendime. Umut çok yakışıyor. Kıpırtılı devinimlerin, düşe kalka kızaran,    olgunlaşan sözcüklerin, ya tutarsa diye başlayan hayallerine her gün yenilerini ekleyişin.

Mücadele yakışıyor sana, bildik oyunları kazanmasan da.  Yenmek değil keşfetmek oldu hep gayen, ilerlemek. Oyuna yeğlediğin gerçek, sızlanmaktan vazgeçip görmek. Keşkeyi fırlatıp atıp peki şimdiye odaklanmak…

Arkana bakma derler ya, kızarım biraz. Arkana da bak Sevdiğim, bak ki hatırla nereden geldik, niye yürüdük bu yolu. Önünü de gör, bakar ol ki atlama, olabileceği de hisset, heveslen. Ama isterim ki en çok şimdiyi sahiplen.

Şimdini çek al Sevdiğim. Kimse vermeyecek sana şimdini, iyisi mi sen çek al.  Şimdimizi de al istersen, benli ya da bensiz, al.  İçine oturt baharı en delisinden, bırak yaza aksın.

Sahiplen!

Brüksel, Ağustos 2022

Başka da…

Bir susuzluk ki bu sıcakta

Koysam okyanuslara sığmaz sanıyorum

Bu hissi

Akar mı artık

Onu da bilmem, ne yalan söyleyeyim

Çıkıp dökülür mü soralım

Çıkıp dökülmek ister mi biriktiği yerden

Gidesi varsa da

Yoksa da

Gidebilir mi gerçekten?

Katılaştığıyla mı kalır

Kalır da

Mühürler mi kendini de

Buraları da

İlelebet?

&

Suskunluğu derinime işleyen şiddet

Dile gelişi yürek yangınının

Öyle sarsıcı ki hayali

İçinde tuttuklarının

Demeye niyet edebileceklerinin

Senin yaşamına sığmaz

Benim soluğum yetmez

Keşke dersin ucundan, kenarından duysam

İçimde çınlayışını duysam

Kendine saklayası olanlarının

Karıştırmıyor artık

Anlatmaktan bıktıklarını

Duya duya işitmez olduğu yalanları

İçi boş heceleri

Pisliği

Hesapçı sinsi adımları

Yapış yapış gülüşleri

Göre göre

Tekrar tekrar

İnsanlığından utandıklarını

Her solukta küçülmeyi hüner sayanları

Hiç getirmiyor yanında

Sofralarında yoklar onlar

Cümlelerinde hiç

Yüreğinden uzak

Hatıralarında asla

&

Neyseki sevesi gelenler var hep

Kimi cidden sarsıcı sevda olduklarından

Senden benden ışıltılı

Kendinden aydınlık

Hem de öylesine doğal belirenler hayatında, çabasız

Hak edenler o coşkuyu

Defalarca

Aynı anda

Tekrar tekrar

&

Diğer yandan

Neyseki sevesi var hala

Ve niye bilmem

Mevsimsiz gelen doluyu

Karanlığı bazen

Beklenmedik anda çekip gidişini aşkın

Ansızın basan ayrılığı

Kupkuru

Düpedüz ve çırılçıplak kaçışını mucizenin

Apar topar

Sevesi var

Sahip çıkası var

Belirsiz sonla biten bir filme

Soru işaretindeki şiirsel gerçeğe

Beste yapma cesaretine sanatçının

Uyaksız ve isyankar bir dizeye

&

Sabah dörtte uyanmış geçende

Bu ara oluyor bazen dedi

Sık oluyor hatta

Savaşmıyormuş da artık

Bu durumla

Her neyse

Geceyi delen o meret

Kitaba vuruyorum dedi

Uykudan çalınan edebiyatla dolsun

Hayat Hanım da, kitaptaki

Zehirden bahsetmiş zaten

Ve baldan

Ki ikisi de

Hayata dair

Yan yana

Tadına varmak esas diyor

Başka da

Bir şey demiyor…

Brüksel, Temmuz 2022

Kırmızı Bisiklet

Benim bir suçum yoktu bu oluşumda

Hatırla, tek dize bile yazmadım bize dair

Nicedir çok pis susuyorum hatta

Hayal tutkunuyum oysa ben, anladın

Senden yana kuramıyorum işte

Cesaret eksi ben sana gelince

Hissetmediğimden de değil

Sen söyle

Aradım mı bir nasılsın için

Yolumu olsun geçirmedim yolundan

Saymaya kalkmadım

Kaç kez rüyama düştüğünü sesinin

Uyanıkken ya da değil

Kaç kez bilsen aslında

Yanıp söndü sözlerin

Serseri kıvılcım deli

Azmettirici tını

Zihnimde ve parmak uçlarımda sevdiğim

Yalanladığımdan, yok saydığımdan değil

Bu kez tamamen çekimserim

Sorumlu hiç, hiç değil

*

Kabul bazen

Bile bile lades giderim

Bodoslama dalarım aynı katı duvara

O kırmızı bisikletten defalarca düşerim

Kırmızıya ölürüm çünkü

Bisiklete de benzer nedenden

Akıllanmaz darbelerden miras morluklarım var

Bazıları da tekrar tekrar belirir

Aynı yerlerimde

Kendimden özür diler bulurum

Bazen kendimi

Hak etti çünkü

Hak ettim çoktan

Lakin bu sefer

Bu sefer bende suç yok biliyorsun

Belama soyunmadım

Belamız bile demedim hiç dikkat edersen

İteklemedim o yarı açık kapıyı

Eşikten adımımı atmadım

Bilakis çektim gittim

*

Gittim

Kalbimin muazzam kabartılı dalgalarını alıp

Sen de bir ada

Volkan gölgesinde ürkek ve bir o kadar da vahşi

Birkaç kez o baştan çıkarıcı şehir

Tutkuyla, hem nasıl sevdiğim

Ki sağ sol taradım oraları

Ben diyeyim önce Ren nehri

Sonra fırtınalı bir dağ köyü tırmandığım

En son Akdeniz’in eteği

Dün gece kavuşup

Bu sabah uyandığım

Sökerse o söker dediydim, son çare

İsterse eritir bütün olasılıkları içinde

Bitersin başlamadan

Biteriz senle ben

Biz iki Deniz bakışırken

*

Akdeniz

Sarılmadı, sarmadı desem yalan

Güneşi dolamadı boynuma desem yalan

Lakin adı üstünde Deniz

Lakin adı üstünde Derin Mavi

Kural mı tanımış

Boyun mu eğmiş

Kimden çalıp kendine yamamış bunca zaman

Dinledi dinlemesine

Anladı içimin ne çektiğini

Suçum da yok deyince bu oluşumda

Güldü çok üstüne

Sahi suça mı takıldın dedi

Suça mı takıldın sen bu oluşumda?

Kırmızıya ölürüm mü demiştin küçük kız?

Bisiklete de benzer nedenden…

Nice, Nisan 2022

Omzumu hatırlıyor musun?

O kadar sakınırım ki

Gözümden dahi seni

Gözlerinden de

Ötekilerin

Sen ürkek uyanma nolur sabahları

Tedirginlik dolanmasın adımlarına

Masumiyetin uzun yıllar sürsün isterim

Gölgesiz ışığı gülümsemenin

*

Seyrederken özgürlüğünü düşlerinin

Heyecanın yeminlerimi besler

İnan tek tek

Yok edesim gelir önündeki engelleri

Ayrık otu kadar arsız da olsalar

Umurumda değil

Asıl onlar

Benim azmimden korksunlar

Yolunu açayım ki

İlerleyesin

Sen nereye istersen

Oraya gidesin

Akasın

Azmini cesaretsiz bırakma Kızım

Seçtiğini yaşamak bedelsiz değil

*

Gitmek deyince güldün bak hınzır

Sen nasıl yapacaksın?

Der gibi baktın

Umurumda elbette Gözümün Nuru

Yakar da canımı ardından bakmak

Lakin

Eminsen, istediğinse

Koşmalısın ruhunu çağıran sese

Arkada kalanlar?

Hep olacak

Olsun, sen şimdilik görme

Gölgeni vur sırtına

İlerle

Tökezleyeceksin de bazen o yolda

Çarpacaksın en olmadık taşa, adama

Birkaç çizik

Birkaç yara

Ben ne kadar

Hem ne kadar

Çabalasam da

Ben örttükçe üstünü yüreğinin

Sen tepip açacaksın inatla

Gençsin çünkü ne yalın

İştahlısın

Kucaklaşasın var hayatla

Yaşamışlık yaşatacak diyenlerdensen

Haklısın da

Şimdi yeniden hoşgeldin ailemize

*

Yine de Kızım

Bilsen ne kadar koruyasım var seni

Ne çok hayranım her gün renklenen yüreğine

Öyle deli istiyorum ki bilsen

Topyekun yok etmek

Karşına çıkabilecek karanlığı, art niyeti

Kalp kırıklıklarından kurtarmak seni

Üstüne titremem bundan

Sorularım özeninden sevgimin

Senden ben olmanı

Hiç ama hiç

İstemedim

Esas olan senin içinin sesi

Önceliklerin

Hayalleri ruhunun

Ama söz ver

Dinleyeceksin…

*

Sen önden ilerle şimdi

Ben az geriden

Bil ki arkandayım

Ara ara, düşün soluklan

Ama hep bil ki arkandayım

Yanlış yön, yanlış karar dersen bir gün

Tereddütsüz dön

İki omuz çarpan yürek buradayım

Omuzumu hatırlıyor musun Boncuğum?

En sevdiğin şeydi çocukken

Kendini iyi tanı Kızım

İsteklerine sarıl

Seçtiğini yaşa

Aşka doy isterim

Ne zaman aklına düşersem

İki omuz çarpan yürek buradayım…

Brüksel, Ocak 2022

Sahici hayaller kurasım var bugün

Senli

Benli hayaller

Gerçeğe inat

Gerçeğe rakip

Akın akın da basıyorlar zaten isteklerim

Bildiğinden de iştahlı rüyalarım

Kavuşmaktan öte yaşamak üstüne beraber

Yeminlerimi yırtmadım sana

Sözüm hep söz

Dilimin yanığı keskin o tatlı hovardalıklardan

Acıtmıyor artık dersem inanma

Hissetmiyorum desem yalan

Yaralanmayan sobe!

&

Kabullendim mi zamanı?

Az biraz sadece

Deniyorum diyelim

Kırışıklıkları da

Anlatasım var benim sana bunları bir bir

Görüşünce …

Gözüm uzakta ama şimdi gözünden

Bilmiyorum kaç sınavdan geçti yüreğin

Son buluşmamızdan bu yana

Çağırdığında bitemiyorum ki yanında

Konuşsam duymana saatler var

Buruluyor insan işte bazen

Olamamaktan, yetememekten

Zaman hain

Dönem gönüle yük bu dönem

&

Yüreğim buruşuyor benim de işte

Diyordum ya sana geçen gün

İsyanlar çok sık bulur oldular beni

Sabah dört uyanışlarımda

Babamın bahsettiği mide suyuyla tanıştım

Hani ancak

Sarı leblebiyle durulan

Elekte sallayasım geliyor bu dünyayı

Ya da şarap şişesine tıkasım

Hak edenle hak alanı karşılaştırıp

Hiddetleniyorum gece vakti

İkindide ve sabah

Lakin benim de sana yükleyesim yok bunları

Sesini duyduğumda

Sesine sarılmak yerine

Ki ne hoş konuşmalarımız

Ne derin yazışmalarımız

Kendimi anlıyorum seni sevdikçe

&

Bugün aşık olduğum şehirdeyim

Sabah erken vardım maskeli ve uykusuz

Sağ gözümde tipsiz bir arpacık

Şehri üzgün gördü sol gözüm

Yağmurla alakası yok diyor üstelik

Birikmiş yük diyor şehir, bezginlik

Umut kırıklığı

Geçecek dedim ben ona

Salla

Salla, çünkü buluştuk bu imkansızda

Neyse ki ben varım ve hala buradayım

Neyse ki sen varsın ve bendensin

Yeni yaşıma üç var ve beraberiz

Tekrar tekrar aşık olmayı öğreten yerdeyiz

Bırak dünya bildiğini okusun

Biz de

Kalbimizin önünde kim durabilir ki?

Paris, 26 Kasım 2021

Dökülen

Hep bil ki yüreğin senin

Yolunu desen

En ışık

En sen

Çizesin istiyorum

Hani tam da en sugötürmezinden

Hissettiğin gibi şu an

Dikkat et yarın sabah demiyorum

Uyanınca demiyorum

Ayılınca demiyorum

Tam da işte şu an

Seni yirmili yaşlarında görmüşken yeniden

Sana bakan ben

O yaşlara dönmüşken sayende

İmkansızı olağana bağlayıp

Yangın da katmışsan içine

Sel de

Yırtına – ağlaya – kudura

İsyanlar ve delirmeler içinden

Buralara aktıysak birlikte

Yükseklerde öğütüp ince ince

Yine de sığdıramadıysak çekmecelere, çukurlara

Dolmuş defterleri

Artık suya saldıysak ki yelken açsınlar

Kapanmayanlardan konuşmuşsak açıkça

Kaçmadan sızıdan

Büyüye büyüye beraber

En ummadık buluşmalarda

Sevdiysen kişiyi

Ya da sadece anı

Veya fısıltısını tek bir hissin

Tılsımı çarptırdıysa yüreğini

Gölgelerden yıldıysan, hem de nasıl

Sövesin varsa çivisi çıkmışa

Diyesim var ki bırak

Bırak hepsi olacağına varsın

Sorgularını sal rüzgara

Havalanıp gelsinler

Sevdiysen kişiyi

Ya da sadece anı

Yeter

İnan yeminle yeter

Sıyrıl gerisinden

Gözünü seveyim terk et

Belki bir dönemdi diyeceksin

Belki bir an

Değer

İstersen tüm bir yaşam

Seninki

Ve ötekiler

Ben şairim sadece

Ya da falcı de istersen

Gözlerimi okşuyor ışığın, ışığınız

Beraber

Tek soluk

Kahve fincanına eğilen

Sanki… diyeceğim en fazla

Ya da umarım…

Gördüğüm

Senin de bildiğindir derinden

Ana yansıyıp

Geceye dökülen…

Paris-Brüksel-Ege, Ağustos 2021

Mucizevi

Saymaya çalıştım günleri

Sen ve benden sonra geçenleri

Koşuşup saklandı çoğu

Aramıza girdikleri için mahcup

Cesaretlerinden deli

En arsızı kendini çarptı

Yüzle, binle, çokla

Öyle de yordular ki ölçüleri

Aritmetiğin felsefeye dönesi geldi

Felsefeminse boş boş gülesi

Sonuç sebepten bağımsızım dedi

Dün Orada olduğumuz için

Değiliz işte Burada

Buradayız lakin

Her renk buradayız gölgelerimizle

Gölgelerimiz senin gözlerinde

Benim ceplerimden taşıyorlar

Yanıtının yolunu dahi bilemediğim o masum sorunda

Gölgelerimiz bizi ayıra ayıra bağlayan

Ne uzun

Ne yoğun

Ne derin

Ayrı kaldığımızı anımsatan

*

İlk kez geliyor gibiyim sana

Hiç rastlaşmamış sanki yollarımız

Malumdan önce

Hiç değmemiş sanki bakışların bakışlarıma

Tenin tenime

Hiç kavuşmamış, kavrulmamışız sanki beraber

Bu hayat ve öncekinin nüshalarında

Biz yokmuş gibi

Anlıyor musun ne acı

Biz hiç olmamış ve hiç olmayacakmışız gibi

Ne senin yaşattıklarında

Ne benim yazacaklarımda

Hiç kucaklamamışsın sanki beni

Hiç değmemiş soluğun soluğuma

Seve seve hiç yok olmamışız gibi

Anlıyor musun bu

Ne korkunç

Ne inanılmaz

Ne feci

Doğacak mıyız yeniden

Bilmiyorum

*

Yıprandın mı bensiz

Yoruldum mu

Dolduk mu

Hangimiz taştı ikimiz için de

Biriktirdiklerini fısıldayacak mısın kulağıma

Dinleyesin var mı beni

Yeniden keşfedesin gelir mi

Dokunasın ya da huysuz tedirginliğime

Dikenli ürpertisine yüreğimin

Yaralarımı gösterebilir miyim sana oldukları gibi

Bakabilir miyim seninkilere

*

Hoşgeldin diyen sesini duydum kuzey garına varırken

Trenden sıyrılıp sana attım adımımı

Soluğun soluğum oldu yeniden

Bize bastım ayağımı

Oradaydın

Hiç ayrılmamışız gibi değildi

Yalan yok

Hiç kıvranmamışız gibi değildik

Yokluğun, eksikliğin, yetinemezliğin kokusu öylece üstümüzde

Ruhun şahlanası var

Beden hala kanıyor derinden

Muazzam üşüyor içimiz

Lakin yetti

Artık örtünmek istemiyoruz

*

Hoşgeldin diyen sesini duydum kuzey garına inerken

Öyle de hoş buldum ki bilsen

İnan çok varasım vardı benim

Varasım ve bulasım bizi

Soluğum soluğuna değdi

Ne gerçek

Ne muhteşem

Ne mucizevi

Kaç yıl daha ve nasıl

Hangi yollardan bilmem

Hangi maceralardan

Doğacak mıyız yeniden bilmem

Önemli de değil inan şu an

İnan sadece varasım vardı benim bugün

Varasım ve bulasım bizi

Nefesin karşıladı nefesimi

Yaran kucak açtı yarama

Ne haldeysek

O halde kucaklaştık

Ne uzun

Ne yoğun

Ne derin

Dün Orada olduğumuz için

Değiliz işte Burada

Buradayız lakin

Ne gerçek

Ne muhteşem

Ne mucizevi

Paris-Brüksel, Temmuz 2021

Sahi ismin?

Hayat bir gün sana rastlamış yolda. Bakışmışsınız. O seni baştan aşağı süzmüş. Tam tartısına yerleştirip hesabını keseceksen gülümsemişsin sen. O korkusuz ve kuşatıcı aydınlıkla gülümsemişsin hesapsız. Hep yaptığın gibi. Bocalamış hayat. O ilk kez görüyor böylesini tabii. Tartısı desen, kayıp düşmüş elinden. İkna olmuş geçersizliğine.

Hayatın gözünün içine bakmak zordur aslında. Herkes bilir. Falcının küresine, uçurumun dibine, yüreğin derinine bakmak kadar zordur. Hayatın çizgisi, sillesi, oyunu korkutur insanı. Ölümlüyüz çünkü malum. Üstelik acımasızdır derler onun için, dengesiz derler. Adaletinden şüphe ederler asırlardır.

Çoğu yoluna bile çıkmaz o yüzden. Çoğu kenarında, kanadında yaşamayı yeğler. Gölge etmez, ses etmez, haşa sorgulamaz kaderini. Hayat da böyle karşılanmaya alışmış belli ki, bildiği gibi koşturur atını hadsiz ve hükümdar.

Ne var ki şu an sen dimdik duruyorsun işte karşısında. Gülümsemen öylesine gerçek, öylesine sen. İlk merhabaların filiz inceliğindeki utangaç ve umutlu ışığı var bakışlarında. Bir de önyargısız ve eşit dağıttığın şans önüne çıkan her yabancıya.

Hayat ki düşünsene ne zamandır var. Hayat ki yaşsız, zamansız ve elle tutulamayan. Hayat ki çözdüm ben bu insanlığı, tarihi de yazdım, sildim, yeniden yazdım diyen. Bir sana bakıyor, bir kendine. Anlam veremiyor. Nasıl oluyor da hazırlıksız yakalanan, içi titreyen kişi sen değil de o bu sahnede?

Meydan okuduğu da yok gülüşünün aslında. Tehditin, alayın tozu bile barınamaz içinde. Bir güç savaşı değil bu başlattığın. Bir davet daha çok, bir çağrı alçakgönüllülüğe, bağ kurmaya dair.

Nasıl direnilir ki buna? Hayat da dayanamamış nitekim. Merakına yenilip içine sızmış bir şekilde senin. Perde arkanı merak etmiş, çağrının sırrını. Kuliste nasıl bir düzenek var, hangi denklemin ucu hangi getiriye değiyor bir göreyim istemiş.

Direnmemişsin sen. Kapın da yüreğin de açıktır ya malum herkese. Eğriye de doğruya da hep bir şans verirsin. Hatta bazen eğrile eğrile kördüğüm olmuşa dahi yeni bir şans verirsin. Hayatı da buyur etmişsin içeri.

Az rakı varmış o akşam sofranda, birkaç çeşit de meze. Ezine ve kavun, çıtır kalamar, acılı ezme. Buz isteyecek olmuş hayat rakısına. Bakmış seninkinde yok, dur deneyeyim demiş ben de böyle.

Sorular sormuş sana, sıra sıra kurşun atar gibi. Aldım verdimler üstüne, yıktım yaktımlar üstüne, en güçlüydüm, en güzeldim, en varlıklıydımlar üstüne. Sonunda kavramış ki ne alanın bunlar ne de derdin.

Peki demiş kalıplar, etiketler, ünvanlar? Yaşıtlarla, hemcinslerle kıyaslamalar? Takipçiler, hayranlar? Yönettiklerin? Vurdun mu oturanlar? Kükrediğinde titreyeler? Dişini geçirdiklerin?

Balık köftesi de olsaydı şimdi iyi giderdi deyivermişsin o sırada. Ben iyi yapamam da, Mehmet Abi’de yeriz bir gün beraber. Deniz’i de alırız, çok sever o da, hem balık köftesini, hem Mehmet Abi’nin muhabbetini…

Hayat müthiş şaşkın dinlemiş. Anlamış ki sonunda senin konulara gelinmiş. Haliyle dilin o zaman çözülmüş, tatlı tatlı anlatmışsın. O da aşka gelip bir tek daha alayım buzsuzundan deyivermiş.

Sen sabah kahvesinin keyfini anlatmışsın ona. Kaş’ta bir serin bir Haziran gününe uyanıp aşkla omlet yaparken neden Fransızca şarkılar dinlediğini anlatmışsın. Erken, çok erken kayıpların önce nasıl sarsıp sonra nasıl büyüttüğünü… Geç, çok geç ve çok zor verilen kararların öncesindeki derin ve kalın karanlığı ve ertesindeki aşmışlığı anlatmışsın.  Kırmızı sandalyelerin büyüsünü, kelebeklerin saklı dilini, bir yıla yakın bir zaman içinde çok duraktan geçerek Uşak’tan Brüksel’e yol alan acılı tarhananın macerasını, Losta’dan Pera’ya ışınlanan deniz kokusunu anlatmışsın.

Hafiflerken çoğalmaktan bahsetmişsin. Dokunamadan, göremeden de olsa her gün doğru insana defalarca sarılmanın nasıl hissettirdiğini anlatmışsın. Poseidon’un gücünden, siyah ayakkabı kutularında saklı zaman tünellerinden, boyunda, bilekte, yürekte taşınan denizatlarından açılmış söz. Her birini tane tane, yumuşacık, derin derin paylaşmışsın.

Hayat bir asrına daha girmiş seni dinlerken. Senden önce yüce bilirmiş kendini, senin içinin ihtişamını görünce dönüp kendi gücüne yeniden bakmış alıcı gözüyle. Daha neler neler yapabilirim sahi bu elimdekilerle, öyle de çok alternatif var ki diye düşünür bulmuş kendini.

Hangisini hangi sırada yapayım diye kafa yormaya başlamışken sana bakmış yine yan gözle. O nasıl şak diye biliyor ve böyle akar gibi yapabiliyor diye. Dayanamamış, dümdüz sormuş sana, yol göstermeni istemiş.

Sen gülmüşsün. İlahi demişsin. Sen bileği kuvvetli birine benziyorsun. Belli ki görmüş geçirmişsin. Gerçekten bu soruyu bana mı soruyorsun? Emin misin?

Biraz burulmuş sen böyle deyince. Az çizilmiş gururu, az ezilmiş büzülmüş. Neredeyse pişman olacakmış zayıf noktasını açık etti diye.

Ama sen kıyamazsın ya kimseye; hemen toparlamışsın durumu. Elbette yardım ederim ben elimden geldiğince. Acelen yoksa az daha kal. Bir kahve yapayım da konuşalım biraz daha demişsin. Hem ben fala da bakarım diye eklemişsin.

Rahatlamış bizimki. Masandan kalkıp kanepene yerleşmiş. Bir yastık koymuşsun arkasına. Önündeki sehpaya da bol köpüklü bir kahve.

Karşısına geçip oturmuşsun sonra. Kendi kahvenden keyifli bir yudum almışsın. Gerekirse sabaha kadar onunla dertleşmeye hazır olduğunu hissettirmişsin duruşunla. Soluklanmış.  Kahve fincanı elinde az önce yerleştirdiğin yastığa yaslanmış.

Sahi demişsin derin konulara girmeden önce. Yakınlık ve güven oluşturmak adına. Sahi demişsin, ismin neydi senin güzel kardeşim?

Hayat öyle muazzam gülmüş ki o an gece gece yerkürenin her köşesi aydınlanmış. İfadesinde ilk rastlaştığınız an onu çözen gülüşünden bir parça varmış.

Başlıyoruz demiş hayat. Şu an başlıyoruz. Başlıyorum

Brüksel, Haziran 2021