Daracık bir kapıdan girdim dükkanına
İçerisi
Yarı yolda bırakılmış bir koridor kadar kısa
Tek kişilik bir yatak kadar sessizdi…
Yüzü duvara dönüktü saatçinin
Önünde masası, miniskül
Üstünde iki sıra ahşap raf, kitaplar
Sandalyesini az geri itse
Sırtında karşı duvar…
Garipsedim; telefon yoktu masada
Ne sabitinden ne de artçı
Küçük eski bir televizyon yerleşmişti
Ahşap rafların ikinci katına
Kapalıydı fakat
Kim bilir, belki hiç açılmamıştı
Suskunluğu mühürlenmiş gibiydi yıllarla
Alet edevat doluydu bu kuytu köşe
Bu sıkışık parantez
Çekmecelerde deri kayışlar
Kağıt ve kalemler
Duvarda asılı takvim
Üstünde el yazısı notlar…
Alet edevat doluydu bu kuytu köşe
Bu sıkışık parantez
Bu kısa aralık
Bu sessiz ses
Saat tıkırtılarında ritmini bulan korunak
Zamanın nasılsa işleyemediği
Bu gizli sığınak
Değişimin uğramadan geçtiği
O unutkan ve gururlu durak!
Uzattığım antika saati iki eliyle kavradı saatçi
Eski bir dostla kavuşmuş gibi ışıldadı gözleri
Kadrana, kayışa okşarcasına baktı
Dillenip, dedi: Ne yazık!
Bunlardan kullanan kalmadı;
Saat kurmaya üşenen bir nesiliz artık!
Sesinde ayaz
Sesinde yalnızlık…
Yaşını sorguladım
Yüzüne dikkatle bakarken şimdi;
Ağır duruşu baştan ele vermemişti
Oysa tahminimden de gençti
Bu dar paranteze sığamayacak kadar genç…
Saatin sahibini sordu temizlerken
Anlattım
Titiz adammış dedi, disiplinli
Onayladım
Hayatta mı diyecek oldu
Duraladım:
Maalesef, kaybettik!
Saati kurdu uzun uzun
İşaret parmağını danıştırarak başa
Başparmak cesurdu
Sapasağlam durdu
Meydan okurcasına…
Bileğim ince dedim
Mümkünse bir delik daha
Başıyla onayladı
Ruhuyla da…
Ağır çekimde izledim sanki
Kuruluşunu saatin
Ve delinişini kayışın
Özlediğim zamanlar geldiler hatırıma
Çokluk oldu etraf,
Havai fişek bir zenginlik, hovarda!
Hop etti yüreğim
Sarılar morla kucaklaştı…
Anıları sahildeki yosun yığınlarına benzeten yazar
Taa uzaklardan demiş
Ancak bilmiş de demiş
Doğru dalga varınca kıyıya
Son buluyor bekleyiş
O sıkışmışlık hali, o boğuk kükreyiş
Çözülüveriyoruz yosunlar gibi
Köpük oluyoruz denizde
Rahatlıyoruz tuzunda
Gözümüz yanarken…
Bir an geliyor ki kaçış yok
Herkes hatırlıyor…
Ankara-Paris, Şubat 2015