Saatler var aramızda, sadece saatler. Yüz yüze bakışımız, ister istemez el ele tutuşumuz bitmek üzere. Gözlerimdeki yangını sen biliyorsun, içimdeki ateşi de bir tek sen gördün. Oysa şimdi gidiyorsun.
Ben çağırmadım seni, sen çıkıp geldin. Tanıtıp kendini, “artık zamanıydı” dedin. Anlatmaya mecalim yoktu, sen yine de dinledin. Ondan bundan kaçıp saklandığımda sen nasılsa hep yanımda bittin.
Kırıktım, kendimle uğraşmaktan bıkkın düşmüştüm. Hak eden birisi için güzel bir rüya yaratmak istedim, sen de benimle geldin. Plan başarılı oldu, aydınlanan bir yüze baktık birlikte, çok teşekkür aldık, çok hayır duası.
Biz hala buruşuktuk, hala biraz kirli. Hala hırsın peşinde biraz tutsak. Ama bir insanı mutlu etme zevki zırhlarımızı delip geçti. Kalbim kalbine dokundu, el sıkıştık sessiz.
Sonra dişini sıkma zamanları geldi. Sen bana sabır dedin, ben derin nefesler aldım ve bekledim. Bu sabrediş çürüğü sağlamdan ayırmak için zaman verdi, kokuşmuştan kurtulmak için cesaret.
Tam bahar gelirken kolumu kanadımı kırdı hayat. Dünyanın kaç bucak olduğunu öğrendim. İsyan da edemedim günü geldiği gibi kabullenirken. Fal taşı gibi açıldığıyla kaldı gözlerim.
Bahar yeryüzüne yerleştikçe derinleşti yasım. Kanallarda, derelerde ve denizlerde hep kaybettiklerimi aradım. Akdeniz’in bir şehrinde ansızın önüme çıkan falcı kadının sözlerini anımsadım: “Çok merhametlisin sen çocuğum, çok da gururlusun. Yanacak belli ki bağrın!”
Sürüncemede geçen dönem beşinci ayın ortasında sonlandı. Ege’ye koştum yüzmek için ama deniz suyu henüz ısınmamıştı. Rüzgar sert esiyordu. Zakkumlar coşmamıştı, ateş böcekleri delirmemişti henüz. Güzel bir insan çıktı karşıma neyse ki. Dil konuştu, yürek serinledi.
Haziran yeni başlangıçlara gebeydi, ilkokula başladığım günün acemiliği vardı üstümde. Aynı zamanda komşumuz olan Buket Öğretmen’i düşündüm. Adımlarım ürkekti, yüreğim yabani.
Tanımadığım bir yazarın ilk kitabını okur gibi daldım o yabancı dünyaya. Arkamda bıraktıklarım çok sık ziyaretime geldiler. Bazılarına zamanla veda edebildim, bazısı hala derimi deler geçer.
Yaz uzun zamandır ilk kez sıcak geçti buralarda, ben kurak topraklar kadar suya hasret ve eksik hissettim. Ona uzandım, buna dokundum, doya doya ağladım canım çektiğinde. Ama hep biraz mahzun kaldım.
Yaz sonu yeni dünyada tomurcuklarla geldi, egzotik deneyimler yaşadım. Sayfayı çevirmeye çok yaklaştığıma neredeyse inandım. Hastane koridorları çağırdı sonra, testler, analiz ve teşhisler. Bekledik yine, güçsüzlüğümüzün bilincinde.
Bitkinliğin umutsuzluğa kavuştuğu o noktada nihayet doğdu güneş. Samanyolunu gördüm bir Ağustos akşamında. Saatlerce yüzdüm tuzlu suda ve her gün taze balık yedim on beş akşam boyunca…
Sonbaharda ilk kez annemin doğum gününü onsuz kutladım. Şehirlerden en sevdiklerimden birinde. Onuncu aya gelindiğinde geçen zamanın muhasebesini yaptım ama hesabı bir türlü tutturamadım.
Önce baba evine, ardından Uzak Doğu’ya gittim sonra. Kulağıma Çince bir şey fısıldadı çekik gözlü arkadaşlar. Yabancıydı o sesler ama gönlüm anladı. Belki zamanıydı, belki ortam çağırdı; yüklerimin bir kısmını bıraktım Pekin sokaklarına.
Kasımda kırk beş yaşımla tanıştım. Suratıma şamar gibi ineceğini beklerken o usulca yaklaşmayı seçti yanıma. Bozcaada’da ıssız bir koydaki salaş meyhaneye götürdü beni takıp koluna. Rakıcı değilim ama, içtim onunla. Sezen Cemal Süreya’dan okuyordu.
Aralık sonu pek iyi gelmez bana, bu sene de zor oldu. Berrak göklerin iyileştirici gücünü bastım bağrıma ve umulmadık tesadüflerin büyüsünü. Akdeniz sahillerinden bulup getirdiğim bir taş var şimdi avcumda, bir de yitmeyen bir umudun sıcaklığı.
Kırıktım, kendimle uğraşmaktan bıkkın düşmüştüm. Hak eden birisi için güzel bir rüya yaratmak istedim, sen de neyse ki benimle geldin. Plan başarılı oldu, aydınlanan bir yüze baktık birlikte, çok teşekkür aldık, çok hayır duası.
Saatler var aramızda, sadece saatler. Yüz yüze bakışımız, ister istemez el ele tutuşumuz bitmek üzere. Gözlerimdeki yangını sen biliyorsun, içimdeki ateşi de bir tek sen gördün. Oysa şimdi gidiyorsun.
Gücenik değilim sana, bilakis bir testi su dökesim var arkandan. Yolun açık olsun diye, git selametle. Bilmiyorum eskiyen yıllara ne olur buradan ayrıldıklarında? Benim anılarımdasın, bir de kırışıklarımda.
Brüksel, Aralık 2013