Bir gün gelir, apansız aşksız kalırız. O bittiğiyle biz kalakalırız. Üstelik çoğunluk hazırlıksız yakalanırız. Dizler çözülür dermansızlıktan, yürek ağırlaşır. Biranda içimizde göçükler peydahlanır. Kasırga gücünde eser yel, toz dumana karışır.
Gergin, solgun ve huysuz çıkar sesimiz, atıktır betimiz benzimiz. Endişe kurtları sabahtan akşama beynimizi kemirir. Ense kökümüz kaya gibi sertleşir. Düşüncelerimiz de uykularımız da delik deşiktir.
Gözün göze değmediği, ağızdan çıkan sözün kulağa erişemediği zamanlardır. Yan yana dururken bile yollar ayrılır. Bedenler yabancılar birbirlerini. İki kişi bir odada muazzam kalabalık yaratır.
Sözcükler iletişim işlerinden istifa etmişler. Oraya buraya fırlatılmaktan bitap, beklerler. Saksıdaki çiçekler kederden solar, boyunlarını bükerler. Tabak çanak tedirgin bir sessizlikte, titreyen ellerden ürkerler.
Ağız tadı da, iştah da kaçar. Uzun oruçların ardından basar deli açlık. Zincirleme iner boğazdan aşağı çiğnenmeden yutulan lokmalar. Sanki kör bir kuyuya düşerler. Kimse doymaz.
Geçmiş can acıtır, keza o çerçevelerinden el sallayan fotoğraflar. Dünkü hayaller sokakta görsek tanınmaz haldeler. Yeni yetme gerçeklerin yabancı yüzleri kuşatır dört bir yanımızı.
Boşluklarımız, deliklerimiz vardır sanki. Rüzgarlar içimize içimize eser. Çaputlarla tıkayasımız gelir o gedikleri. Battaniyelerle örtünmeyi, zırhlara bürünmeyi özleriz.
Güneş bize sormadan doğar, sonra bir telaş batar. İki boyutta yaşarız. Ne siyaha ne beyaza yeter nefesimiz. Gride kıvrılır kalırız. Çiftler geçer önümüzden, biz bakakalırız.
Sorgular çalar kapıları gecelerde:
“Ne ara oldu bu olanlar?”
“Ben neredeydim?”
“Bize ne olduğunu nasıl göremedim?”
“Kabahatli kim?”
“Ne kadar gerçekçi keşkelerim?”
“Bir önceki yol ayrımından sola mı dönmeliydim?”
“Yeterince savaştım mı aşkım için? ”
Sorgular susmaz, sınır ve engel tanımaz.
Düşünceler dönme dolaplara binip gelirler. Gürültüleri sağır eder kulaklarımızı. İne çıka yanıp sönerler.
Gündüzleri tükettiler mi düşlere sızarlar sinsice. Uykulardan yorgun uyanırız.
Güneş bize sormadan batar, sonra sessizce doğar. İki boyutta yaşarız. Ne siyaha ne beyaza yeter nefesimiz. Gride kıvrılır kalırız.
Aşk ciddi iştir. Şakaya gelmez, aceleye de. Yası da öyle.
Layıkıyla ve gerektiğince yaşamalıyız. Ta ki tükenene kadar.
Ancak o gün kesilir göbek bağımız.
* * * *
Biliyorum, bu gece yanıyor için.
Ben de Ümit Yaşar’dan bir şiir okudum senin için. Sonra aynı şiiri bir daha okudum, yine senin için.
“Hiç yaşanmamış olmasını” yeğlemezdin biliyorum.
“Uyuyup uyanacağız, sonra geçecek” demek isterdim sana. Yalan olacak, diyemiyorum.
“Kendini yeniden buldun, sakın ha bırakma” diyorum sana onun yerine.
Gerçek de zaten bu. Ümit Yaşar da öyle diyor…
Brüksel, Aralık 2013
ne guzel yazmıssınız..onemlı olan gecede mı yasıyoruz gunduzdemı??
Üstelik her ikisi de zamanında yaşanacak, değil mi?