İnsan kendi kulak deliğini nasıl kaybedebilir ki?
Dedi ve
Sahici bir hayretle iç çekti
Yeşil gözleri kocamandı
Hayatı yalayıp yutacak kadar iştahlıydı bakışları
Sağ elindeki küpeyi sol deliğine
Geçirmek için çabaladı
Biraz yokladı, biraz çekiştirdi dokuyu
Karanlıkta ilerleyen bastonlu bir ihtiyar gibi
Hafif kaybolmuş
Hafif sarhoş
Gezdirdi hassas zeminde küpe ucunu
Metal derideki tünelden geçer geçmez de
Derin bir nefes aldı
Sabitleyiciyi taktığıyla mühürledi kaderi
İşte dünya yine
Eski haline dönüvermişti
*
İçim acıyor onsuz bu şehirde
Dedi ve
Kaskatı kederine sarılıp yattı
Yumak oldu narin bedeni
Gözkapakları ağır kepenkler misali
Gürültüyle kapandılar
İstanbul dışarıda kaldı
Düşler doludizgin kaçtılar
Hop oturdu hop kalktı düşünceleri
Hem isyankar, hem biraz hoyrattılar
Ne sıralayabildi onları
Ne de unutası vardı olan biteni
Gizli öznesi benim ümidiyle
Bininci kez baktı telefonuna
Küstahça susuyordu alet
Kendi parmak izlerini gördü ekranda
*
Bazen acıya çok yakından bakıyorsun
Dedi
Yaşamla ölüm arasında bir yerde
Asılmış sallanan o siluetle
Dizdize oturuyordu
Ne bildiği kişiydi artık o
Ne de hepten veda etmişti
Delinmiş uykularının yükü dökülüvermişti
Omuzlarına, gözaltlarına
Kelimeleri haşa ürkek değil
Ama hep biraz yarımdılar
Aklında tüm zamanlar vardı
Hepsi biraz unutkandılar
Yağmur indi apansız
Damlaların serinliğine dokundu yüreği
Küçük bir kız çocuğu belirdi uzaktan
Var gücüyle koştu kollarına
Bir ışık yanıp söndü gözlerinde
Sonra bir ışık daha
Yandı
Yandı
*
Aşkı bile birbaşıma yaşıyorum
Dedi
Ve gülümsedi deli deli
Kof kılıfların içini boyamaktan usanmıştı
Kendini anlatmak
Bir yere kadar diyordu iç sesi
Eteğini silkip giden ondan değildi
Sıkışınca deri değiştirene
Yoktu söyleyecek sözü
Yaşananı sahiplenecek cesaretimiz yoksa
Ölelim yavaştan
Dedi deli deli
Aşk pazarlık değil ama, hiç olmadı
Dedi
Ve bir bulutla bakıştı dik dik
Sevdiğin kadar varsın
Varsın
Brüksel, Temmuz 2014