Ekim güneşi ısıtmaz

ekimgunesi

Sonbaharın güneşli günleri hem müjde hem hüzün taşır benim için.  Yağmurlu serin bir sabah yerine mavi göğe uyanmak güzeldir elbet ama kaderin ayrılık getireceğini önceden bilen sevgililere benzer yaz ile halimiz. Hesabımız kesilmiş, geleceğimiz mühürlenmiş. Yaz beni yine de son bir kez öpmeye gelmiş, ben şimdiden ona hasret geçireceğim günlerin derdine düşmüşüm.

İçimden bir ses “an şimdi, yakaladığın, yaşadığın yanına kar” dese de yüreğim ağır.  Sonrasını düşünmeden edemem, aşinadır üstelik de sonrası, geçmişteki yıllardan bilirim. Yaza güvenim yok değil, yeniden buluşmak isteğinden adım kadar eminim.  Sadece evrenin iskambil falından ürker oldum bir zamandır.

Bugün on sekiz derece, çocukların kalpleri kadar aydınlık bir güne uyandık.  Aynı hava ilkbaharda olsa montu evde bırakıp ince hırkayla idare ederdim hiç düşünmeden.  Şimdilerde sağlamcıyım; “arkası kış, arkası ayaz, risk almaya değmez” der sürekli bir ses içimden.  Sanki mart soğuğu tövbe işlemez bana ama ekimde şifayı kapmam işten değil.  Montumu kuşanırım, bir de fular dolarım boynuma elim değmişken.  Ve ancak o zırhla dışarı adım atarım.

Sarı, kırmızı, portakal, bazısı da inadına yeşil yapraklar gün ışığında parıldar parıldamasına ama görülür ki yorgundurlar.  Tutunamaz artık çoğu, en ufak esintiye teslim oluverirler. Hışırtıya dönüşürler bir sonraki anda ayaklarınızın altında.  Sıcak renklerini seversiniz ama üstlerine basıp geçerken burkulur yine de içiniz.  O kavruk günleri paylaştığınız dostlarla vedalaşma zamanı gelip çatmıştır.

Yazın takvime rağmen çekip gidemediği ılık sonbahar günleri etkiler beni.  Ayağını sürer, oyalanır ama kendi de bilir; hükmü azalmıştır artık.  Güneş ısıtmaz. Günler deseniz adamakıllı kısalmışlardır, başladıklarıyla bitiverirler. 

Akşam inince hava aniden serinler. Uzatmaları oynadığımızı biliriz, dakikaların yükü ağırlaşır.  Gölge güneş köşe kapmaca oynarken birkaç derece yukarısı kandırır, aşağısı şifayı kaptırır.  Hesap kitaba dökülmüştür bu denge, denklem karmaşıklaşırken sorgusuz yaşadığımız günlerin rahatlığı mumla aranır.

Bir yanım hala avutulmak ister. O yanım kuruyan yapraklara değil göğe odaklanır; bulutlar kararmamıştır henüz pamuk helva hafifliğinde gezinirler başımızda.  Yaz çağrışımlı her güne kış başlangıcını geciktiren bir hediyeymiş gibi kucak açmak isterim.  Yapamam.

Yazın sadece gölgesinin izlerini taşıyan bu günlerde coşkulanan yürekleri yadırgarım hep.  Ayrılık arifesinin koyu renklerine boyanmıştır benim içim. Bilirim ama yakışığıyla uğurlamalıdır insan gideni, yaşanmışın anısına.   Ve umutla açmalıdır kapıyı gelene, yaşanmışa inat.

Biraz durayım isterim yine de oracıkta, o anda soluklanayım.  Öylece bir tek kendimle kalayım isterim.  Ne gün ışığında ne de karanlığın koynunda. Molada, ılıkta, sadede, sessizde.

Yaz sıcakkanlıdır, insancıldır. Yüzüstü bırakıp, kapıyı çarpıp çıkmak istemez. “Ben söylemiştim sana, eylül sonu bana müsade” diye yüzüne vurmaz ardından bakanın.  Yufka yürekli yaz hep ısıtmak, sarıp sarmalamak için koşturur.  Hep korumak, kollamak, gevşetip rahatlatmak ister. 

Yazın bu düşünceli, sevecen hallerini severim, bana anaç ninelerin ışıltılı bakışlarını ve gevrek kahkahalarını hatırlatır.  “Bir güncük daha kalayım bari kuzucuklar için” der, bir gün daha uzatıverir sonra ziyaretini. Uçurtma peşinde koşan çocukların, sahilde sarmaş dolaş gezen sevgililerin, ancak yaz sonu soluklanabilmiş çalışkan bedenlerin alın terinin hatırına.

Can yakmadan, sarsmadan, alıştıra alıştıra çekilmeye çalıştığını görürüm sahneden yazın.

Oysa bilmez mi ki havada asılı kaldıkça zorlaşır vedalar.  Sürüncemeler boş umutlara gebe değil midir?

Üstelik sonunda yaz hep biter.  Her defasında.

Sonbaharın yaprakları da toz olup gittiğinde çıplak dallara baktığınızla kalırsınız.

Bir zamanın yanık tenleri beyaza çalar, atkılara gömülür boyunlar. Kulaklar kızarır, burunlar sızlar.

Koyu renkler giyersiniz.

Yaz biter.

Kısa günlere dünyayı sığdırmaya çalışırsınız.  Şömine ateşi, sıcak çayın dumanı ve kestane kebapla ısınma zamanıdır şimdi.

Bazen elleriniz soğuktan çatlar. Bazen dudaklarınız.

Yaz biter.

Kar iner.  Bembeyaz ve yumuşacıktır ilk bakışta. 

Sonra donar, katılaşır.  Geçit vermeyeni tanırsınız.

Yaz biter.

Beklemeye başlarsınız.

 

Brüksel, Ekim 2013

 

1 thought on “Ekim güneşi ısıtmaz

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s