İnsanlığımın sınırlarını sordu bana
Nerede başlar
Nerede biter
Parası olana kolaydır dedi cömertlik
Yalanı olmayana dürüstlük
Suçsuz anlamaz itiraftan
Gamsız tanımaz uyanık yatmayı geceleri
Derisi kalının kızarmaz yüzü
Burnunun direği sızlamaz duyarsızın…
Zamanımız varken vermek iş mi
Turp gibiyken hasta bakmak
Gören göze okumak iş mi
İşleyen ele hamur açmak
Genç bedene koşturmak
İnmek, çıkmak, tırmanmak iş mi
Yangın yeri yüreğe sevmek
Tutuşmuş bedene sevişmek iş mi?
İnsanlığımın sınırlarını sordu bana
Kendin kanarken duyar mısın dedi çağlayanı?
Bacakların dermansızken de
Yeltenirler mi koşmaya
Duyunca hıçkırıkları?
Ellerin buz gibiyken ve ürkek
Başka avuçları ısıtmak gelir mi içinden?
Sen şaşkın ve sahipsiz
Seğirttiğin o açık gri sabahlarda
Gölgeni dahi yitirdiğini sandığın o panik anında
Düşmesin diye öteki
Sırf düşmesin diye
Dayan bana der misin?
Ver ağırlığını bana…
Aşkın anılarının dahi solduğu o mevsimlerde
Tam da canını acıtırken o hain şiirler
Ve artık mırıldanmadığın malum şarkı
Pırıldayan gözlerine bakıp
Dinler misin o tek ton şakımasını?
“Aşığım, aşıksın, dünya bir aşk” tiradını
Resmetmeyi hayal eder misin o an
Katıksız saadetini sevdalının
Yerden kesilen pamuk ayaklarını
Ve başında taşıdığı gökkuşağı tacını?
Açlığını unutabilir misin bir an?
Soluk aldırmayan o amansız ağrını
Günlerdir inleten sızını
Kalbini avucuna tutuşturan vefasızı?
Olamadıklarını
Yapamadıklarını
Ölüp gidenleri
Kaçıp gidenleri
Seçip gidenleri
Kaybettiklerini bir kenara koyar mısın bir an?
İnsanlığımın sınırlarını sordu bana
Nerede başlar
Nerede biter
Uzun mudur soluğu
Ne vakit kesilir
Kimlere yeter?
Dedi unutma:
Sırf içini gören göz kör
Kendi sesinde boğulan çığlık yalnız ölür…
Brugge-Brüksel, Mart 2015