Hikayelerimi koydum valize
Masumiyetini çocukluğumun
Uzun yaz günlerinde çekilmiş fotoğrafları
Deniz suyunda buruşmuş
Zedelenmiş hasır şapkamı
Babamınkine ithafen…
Körpe kulaçlarımın sesini
Çıkardım cam kavanozdan
Koydum oracığa
Yuttuğum tuzlu suların yakışını
İzlerini bedenimde
Ege’nin kanıma düşkün sivrisineklerinin
Koydum beraberinde
Kırmızı kütür karpuzlara
Yoldaş edip yediğim bembeyaz peynirler
Yanım sıra
Gelmek istediler
Zeytin ağaçları
Ki Ayvalık’ta tanışmıştık
Israr ettiler
Zakkumlar pembe
Ki niye bilmem
Uğursuzlukla suçlanıyorlar
Ölümüzü gör
Götür bizi de
Dediler…
Bir babam erik ağacını buduyordu
O ara
Burhaniye’de, bahçede
Doğduğu şehir
Dolanmıştı bir inat
Zihninin kuytu bir köşesine
Öteki babam Akyarlar’daki balkonda
Yalnızdı, kitabını yazdığı gibi
Kızsa da kulak kabarttı
Komşunun radyosuna
Bu havalar çok tanıdık
Bu ses öylesine yanık
Kesip atamıyor insan
Bu bağın özü insanlık…
*
Atlayacak mısın, hadi
Dedi Kostas
Mavi yeşil suya
Su berrak ve davetkar
Fısıldadı kulağıma
Boynuma sarılsa deli kız
Ancak bu kadar olurdu
Bekle dedim Kostas’a
Az bekle
Kavuşmak
Az sonra…
Valizim açıldığıyla kaldı
Yürek avaz avaz
Yine o şarkı çaldı zihnimde
Aşkım pür neşe
Aşkım hep çok genç
Yükler saçıldıkça azaldı
Kaybetmeye son
Tüm zamanlar eş
Gidenler için de yaşamak
En sahici hürriyet…
*
Atlayacak mısın, hadi
Diye dürttü meraklı kaptan peşim sıra
Az sabır dedi filozof Anna
Deniz aynaya bakıyor…
Andros-Brüksel, Ağustos 2015