Küçücüktü kadın…

 

 IMG_3098

 

Tam da o meşhur filmin o unutulmaz sahnesinin çekildiği masada poz veren orta yaşlı kadını seyrediyordum. O kadar memnundu ki halinden gençleşmişti sanki. Eşi seyrelen saçlarına ve artık taşımaya alıştığı hissedilen göbeğine rağmen şendi. Aynı heyecanla resmediyordu karısını. Birbirlerine bakışlarında alevlenip neredeyse vücut bulan yaşam aşkını hayranlıkla izliyordum.

İşte o sırada önümden geçtiler. İkisi de olgun yaşlarını ister istemez hazmetmiş, gri-beyaz saçlarını benimsemiş ağır ve biraz da ürkek adımlarla ilerleyen o çift. Beyefendi daha uzun ve inceydi. Yüzü belki bitkinlikten çökmüş, bakışı ciddiyet dolu, duruşu saygınlık uyandırıyordu. Emekli bir bürokrat olduğunu düşündüm. Bu pazar öğleden sonrasında açık renk de olsa takım elbise ve kravatıyla gelmişti yemeğe. Hanım onun yarı boyundaydı. O kadar inceydi ki kırılıp dökülecek sanırdınız. Sarı saçları biraz erkeksi bir tarzda kesilmişti. Bej rengi keten tayyörünü boynuna iliştirdiği minik bir ipek eşarpla tamamlamıştı.

Garsonun işaret ettiği masaya doğru yöneldiler. Zamanın ve hayatın koyduğu tüm engellere rağmen direnişçi bir ruh ve artık profesyonelleşmiş bir görev bilinciyle hareket ediyorlardı sanki. Aramızda koskoca bir yaşanmışlık var gibiydi.

Görüş hizama denk gelen diğer köşe masaya ağır çekimde yerleştiler. Yüz yüze değil de kare masanın iki komşu kenarına oturmayı seçtikleri için adamı direkt kadını da profilden gözlemlemeye devam edebildim. Adam dimdik oturmaya çabalıyordu ama bedeni masadan yana bükülmüştü. Söğüt ağaçlarını hatırlattı bana duruşu. Kadın oturmaktan çok minik bir serçe misali konmuştu deri koltuğa. Yerini yadırgamış gibi huzursuzdu. Hareketsiz olduğu halde kırılganlığı daha da artmış gibi geldi bana niyeyse. Kadın küçücüktü.

Garson yanlarına yanaşınca aperitif olarak birer kadeh köpüklü şarap söylediler. Daha doğrusu adam verdi siparişi, kadına danışmadan. O da sesini çıkarmadı, itiraz da etmedi. Sessizce beklediler sonra.

Adam biraz gergindi, kadın dalgın dalgın ufka bakmakla yetindi. Dirseklerini masaya dayamıştı. Parmakları havada gezindiler istemsiz. Sadece ona görünen bir klavyede özlediği bir parçayı çaldığını hayal ettim.

Köpüklü şaraplar sıcak taze ekmek ve tuzlu tereyağ eşliğinde geldi. Adam biraz daha dikleştirdi duruşunu garsonun önünde, kadın hiç oralı olmadı. Adam her ikisi için de yemek siparişini verdi, yarım şişe de şarap söyledi.

Garson masadan ayrılınca kadehlerini kaldırdılar. Adam uzun zamandır susuz kalmış gibi bir anlığına olsa da çevik, kadın çeşmeden ağır bir testi taşır gibi zorlanarak. Havada buluştu kadehleri, kadının bedeni kadar cılız bir tokuşturma sesi işittim. Sonra suç işlemiş gibi neredeyse utançla ayrıldı birbirinden kadehleri.

Adam hızlıca bir yudum alıp içkisini masaya bıraktı. Bir dilim ekmeği iki parçaya böldü, ikisine de tereyağ sürdü. Başı hep eğikti bu sırada. Sonra ekmeğin birini kadına uzattı. Diğerinin kımıldamadığını fark edince nihayet başını kaldırıp ondan yana baktı. Kadın zelzeleye tutulmuş misali titreyen sağ eliyle kavradığı kadehi dudaklarına taşımakla meşguldü.

Adam parça ekmeği kadının önündeki küçük tabağa bıraktı. Sonra kendi yarısını yemeğe koyuldu. Bir yudum daha aldı içkisinden. Kadının dudakları da o ara ıslandı. Bir yudum serinlik aktı boğazından aşağı. Lakin rahatlayamadı. Aynı emektar konsantrasyonla bir nebze hafifleşmiş kadehi masaya doğru alçaltmaya odaklandı şimdi de. Kadeh masaya dokunduğunda derin bir soluk aldım. Tek bir damla dahi dökülmemişti beyaz masa örtüsüne. Mucize gibiydi kadının başarısı. Azmine, gururuna hayran kaldım. O ekmeğine dokundu, kavradı sol eliyle. Aynı titremeyle taşındı o lokma minik ağzına. İçeri süzüldü son aşamada. Çiğnendi, çiğnendi…

Hiç konuşmadılar. Hiç bakışmadılar. Adam önden gitti, kadın arkadan. Hiç çakışmadılar. Bir ara, sadece yemek servisi başlamaya iki kala, ikisi de aynı anda benim duymadığım bir sinyal almış gibi hareketlendiler. Masadaki ekmek ufaklarını elleriyle kenara doğru süpürdüler. Tam da o an garson yemek tabaklarıyla çıkageldi.

Adam şarap servisini yaptığında kadının köpüklü şarabı bitmemişti. Yağlı ekmeğinin yarısı küçük tabakta dinleniyordu. Adam ana yemeğine daldı. Onunki çukur tabakta servis edilmişti. Kadının önünde büyükçe bir düz tabak vardı. Kadın çatal bıçağını kuşandı, tabağa doğru eğildi narin bedeni. Ağır ağır kesti, emek emek yükledi çatala ve adım adım taşıdı ağzına. Köpüklü şarabı bitmeden diğer şaraba geçmemesi dikkatimi çekti.

Arada ekmeğine gitti kadınım eli, kalan parçayı bitirdi. Yenisine uzanmadı. Yenisini istemedi adamdan. Umarım canı çekmediği içindir diye düşündüm köşemden. Hiç ama hiç konuşmadılar. Adam arada kadından yana bakıyordu. İlgiliydi ama sevecenlik seçmedim bakışlarında. Kadın hep dalgındı. Mutsuz görünmüyordu ama uzaklardaydı. Hep böyle miydiler acaba? Her öğün bu usul müydü sofraları? Bir ara yerimden kalkıp koridorun sonundaki tuvalete doğru yöneldim. Yol üstünde bu lokantada çekilen filmin afişine takıldı gözüm, o meşhur sahnenin çekildiği masa şu anda boş duruyordu. Kaç kişi resim çektirmişti acaba o anın anısıyla? Tuvaletten çıktığımda yaşlı kadını kapıda sırasını bekler buldum. Onu yakından görmek etkiledi beni, buraya kadar tek başına yürümüş olması da. Yardımcı olabilmek için kapıyı tutup geçmesi için yolu açtım.

Yemek boyu hep sessizliği tercih ettiğini gözlemlediğim için konuşup onu rahatsız etmek istemiyordum. Ancak hiç hareket etmediğini görünce “rica ederim, buyurun, sanırım tuvaleti kullanacaksınız” dedim en nazik sesimle, alçacık. Önce uykudan aniden uyandırmışım gibi ufacık zıpladı yerinde. Sonra hayretle yüzüme baktı. Göz göze kaldık bir an. Ben gülümsedim. O şaşkındı daha çok. Bir kaç uzun saniye gelip geçti.

Kapıyı tutan elim ve yerini terk etmeyi reddeden gülümsememle bekledik öylece inatçı ve meraklı. Nihayet dile geldi kadın ve hiç de kısık olmayan hafif de nükteli bir ses tonuyla konuştu:

“Elbette gideceğim tuvalete, gitmem lazım. İnanmazsınız en son bu sabah gitmiştim, sanırım artık çatlayacağım!”

Bir kahkaha koptu içimden ve çınladı koridorda. Kadın “sen daha dur…” der gibi baktı bana. Sol eliyle o da kapıyı tutup içeri girerken birbirine dokundu parmaklarımız…

Paris-Brüksel, Ağustos 2015

 

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s