Mutsuz Zenginler

IMG_3164

Roma’nın güzide otellerinden birinin gözlerden uzaktaki avlusundayım. Yaz sonu, yaz vedası. Güneş halen burada, fakat elvedada. Son randevumuz sanki, ayrılacağını söyleyecek bana. Son bir kez ezberimdeki gibi bakacak gözlerime ve terk edecek beni…

Olsun. Kırk altıncı yaz sonum bu. Artık alıştım. Gidene yalvarmamaya, gururum yerlerde sürünmeden adam gibi veda etmeye alıştım. Kalmasını ölesiye arzu etsem de zorla tutamayacağıma kapıyı bizzat açıp “uğurlar olsun” demeye alıştım.

Babam, rahmetli, severdi bu havaları… Önce derinden bir iç çekerdi. Sonra “limonata gibi, ne mutlu” derdi. Çocukken şekerliyi seviyor insan; ben niye şerbet değil de limonata sever diye merak ederdim o yıllarda. Kırk altıncı yaz sonumdan önce anladım; çok şeker ağırlaştırıyor yaşamı…

Kaçamak bir keyif için buradayım şu an. Masmavi gök çatım. Yemin ederim laciverde çalıyor şu an ve tüm bulutları kovmuş. Beyazını, karasını, grisini şart koşmaksızın sınır dışı etmiş gök. İş bitirici ve alımlı.

Bu sakin avludayım şu an. Aşağım Arnavut kaldırımı taşlar, karşım inadına yeşil. Bej keten şemsiyeler altında gölgedeyim. Fonda yok denecek kadar kısık sesli bir müzik, yeşilde cıvıldaşan tek tük çocuk sesi ve kelebek çırpıntısı. Narin bir esinti; saçlarım kıpırdasınlar mı karar veremiyorlar…

Sabah erken uyandım. Göz kapaklarımı bıraksam düşecekler şimdi. Ninni gibi mırıltısı cazın, beşik gibi ürkek esinti ve anne dokunuşunu andırıyor bu yeşil. Kendime en yakına geldiğim her an gibi yazıyorum.

Bu insanlar ama, çevremdeki bu grup, niye bu haldeler? Şu tek başına oturup somurtan kara gözlüklü adam örneğin… Saatlerce boşluğa bakıp içerledikten sonra arka arkaya telefonla konuşan… Dağınık saçlı, keşmekeş düşünceli.

Önümdeki masadaki mutsuz çift ki mönüyü tarayan bakışları öylesine yorgun. Bütün füme somonları ve yengeç salatalarını öğün öğün yakından tanımışlar, seziyorum. Kadının plastik parmak arası terlikleri monogramlı, adamın seyrelmiş saçları at kuyruğu ve yağlı. O masaya üçüncü bir kişi yanaşsın diye dua ediyorlar.

Amerikalı çift iki taraftan da tartıları yükleyecek cinsten. Yemek öncesi birkaç kokteyli arka arkaya tüketiyorlar. Ciltleri kuru, kalçaları akıllı telefonlarının ekranlarından geniş. Arayış içinde tüketiyorlar. Sıkıntı ruh eşleri.

Orta Doğulu kadınlar iki büyük masayı birleştirip dizildiler etrafına. Esnek tişörtleri, taşlı güneş gözlükleri ve esmer kıvırcık saçlı erkek çocukları var. Alkolsüz masaları bol kahve ve şekerli meşrubat taşıyor. Ara ara konuşuyorlar. Oysa ölesiye tekil yalnızlıkları.

Önlerindeki salata tabaklarıyla meşgul iki kadın az önce çıktıkları sergiden bahsediyorlar. Seslerinde yürek kıpırtısından çok akademik tınılar seziyorum. Heyecan yok, eller kollar oynamıyor. Gözbebekleri sabit. Aşksız sanatseverliği yabancılıyor Akdenizli ruhum. Kısacık saçları askeri çağrışımlar yapıyor.

Mutsuz zenginler acınılası biraz. Şerbet bazen tadından içilmiyor. Baba, inan artık senin limonata bile bana çok şekerli geliyor…

Roma, Ağustos 2015

2 thoughts on “Mutsuz Zenginler

  1. Cümleler ve kelimeler…nasıl bir kaynaktır bilemiyorum..hepsi özenle seçilmiş gibi..taaa..derinlerden…herbir kelimen uçsuz bucaksız okyanusu andırıyorcümleler ise duygularını ..sanki sessiz bir tsunami.. ..Seni iyi tanıdığımı zannediyordum..yüreğindeki nağmelerin en küçük bir notasından bile haberim yokmuş…Yaz güzelim yaz..kalemine kurban…

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s