Sen hangi kelebekleri gördün
Dedi düşlerinde
Hangi sahillerde yüzdün?
Süzmeye gelir miydi düşlerin
Coşkuların dur durak bildi mi?
Sesini kısabildin mi gecenin?
Yüzün kendi seçtiği zamanda kızardı
Malum zamanlarda baş verdi asi sivilcelerin
Tırnakların yemini bozup gittiler ağzına
Tutam tuman saç yoldu parmakların
Bedenin bedenini deşti
Ruhun çalkanırken mağrur…
Sen hangi kelebekleri gördün
Dedi düşlerinde
Hangi hayalleri kurarken
Uyanık yattın döşeklerde?
Göresin mi vardı
Diyesin gani gani
En çok da gidesin
Hem düşe kalka
Hem sahici…
Senin için yazmıştı
Orhan Veli
Hayatın detayında saklı güzelliği
Yeni Türkü ile yoğuruldun
Sendin yağmurun o küçük elleri…
Özdemir Asaf
Bilmişti yalnızlığını senden önce
Müşfik Kenter’in sesinde şiir
Genco’nun sahnesinde piyes
Şenlikti hayat
Hayat ziyafet!
Dilin dokunduğuyla kaldı
Tutsaklık haktı
Kilit yasak yüklü
Nazım dizeleri
Vurdu ki ne vurdu
Kayboldun da bulundun
Yumuldun, yumru oldun
Yürek gümbür gümbür…
Sen hangi kelebekleri gördün
Dedi düşlerinde?
Hangi yeminleri gerçek sandın
Ürperdin mi ansızın
Sarı sıcak sahillerde
Yana yana üşümeyi tattın mı?
Kuma gömdüğün başın
Salınmaktan yorulan sarkacın
Rulonun sonuna gelen sargın
Acıttılar mı?
Davacı oldular mı senden
İnsansın diye harbiden?
Telve dibe çökünce
Teyel adamakıllı sökülünce
Kilitte kırılınca anahtar
Efkar efkar döküldün mü?
O küçük kız Sıla
Hani kuruyemişçideki; gözlüklü, sıska
Bir an yandı söndü sözleri aklında:
“Elli kuruşa neyin var amca?”
Ölçülük değil hayat Sıla
Ben diyeyim kaprisli
Sen de asi, sanatkar!
İyisi mi sen
Elinin yettiğinden değil
Gönlünden geçenden başla
Kısma, kesme, budama
Dile, iste pür telaş
Çatır çatır
Gamsız, inançla
Olasılıklara inat
Matematik bilmez gibi
Kafan basmaz, anlamaz gibi
Sağır duymaz, uydurur gibi
Gümbür gümbür ve aşkla…
Küçüksün, körpesin
Çıtır biber
Kiraz domates
Ve Eymir var gözlerinde
Kaldır başını o oyundan
Yapbozun parçasını arama
Yetinmelik değil hayat Sıla
Aşk dilenme
Ankara-Brüksel, Aralık 2015