Söyleyecek bir şeyi olmadığında
Özellikle o zaman
Renksiz ve sessizken günler
Geceler kokusuz bir ayazken…
Çok hızlı yediğinde;
Tadını almadan
Çok az uyuduğunda;
Delik deşik
Ketumun mührüne banmışsa dudakları
İçine dönmekten acizse gözleri
Kendine notlar düşmeli insan…
*
Mevsimleri kaçırmışsa, gafil
Kaç yaşında olduğunu düşünüyorsa sorulduğunda
Habersizse
Bilmiyorsa cidden;
Hangi ara durdu sayım…
Zorlu, terli ve dörtnalaysa kelamı
Yokuşa seresi varsa hafızanın
Affedemediğinden yaşadıklarını
Kendine notlar düşmeli insan…
*
Hayat çok hızlı
Çok ağır
Görünürde olağan
Hücrede kahır
Bir gün, bir gün derken
Sezdirmeden çığır
Bir tutam sinsi
Bir nebze kapris
Yaşam abanıp
Soluğu kestiğinde adamakılı
Kendine notlar düşmeli insan…
*
Ezilmenin zirvesinde yenik
Gücün varoluş savaşında şaşkın
O son turu koşmadan
Derin uykuya teslim olmadan
Akışa rağmen
Bilinçle
Sarsmalı bedeni
Aklı sorgulara salmalı, başıboş
Karışmalı, kıvranmalı
Aydınlık pahasına
Gelecek şanına
Kendine notlar düşmeli insan…
*
Yerli yerine oturduğunda taşlar
Bir sabah, evcil
Bir öğlen, güneşte
Ya da gece vakti, acil
Nefes alışverişine hayran
Kucakladığıyla gövdesini
Gülümsemeli insan kendine
Bir ergen yelkenliyi dolayıp
Şu asi tayyarenin peşine
Ha gök
Ha deniz
Mavi bildiğin mavi
Bugün önüne serilen sır
Paylaşılır cinsten değil…
*
Yerli yerine oturduğunda taşlar
Bir sabah, evcil
Bir öğlen, güneşte
Geç kalmış bir akşamüstünde;
Gamsız ve onurlu
Kendine notlar düşmeli insan:
Şu asi tayyareyi
Salıp deli yelkenin peşine
Bugün önüne serilen sır
Adında.
Kodunda,
Kimliğinde gizli;
Ha gök
Ha deniz
Mavi bildiğin mavi
*
Brüksel, Nisan 2016