Michalis on bir yaşında; arkadaşlarımın yıllarca umutla, ilaçla, adakla bekledikleri çocuk, evlat. Bir yıl kadar önce annesiyle babası anlaşmalı boşanma kararı aldılar. Evler ayrıldı. Haftada bir mekan değiştiriyor o da, neyse ki iki ev de ayni mahallede.
Yaşıtları arasında benzer deneyimler yaşayanlar var. O anlamda kendini yalnız hissetmiyor Michalis ama az iniş çıkış da yaşamadı son zamanlarda. Neyseki sevildiğinden hiç şüphesi yok, hiç olmadı.
Korona sürecinde o da bizler gibi yeni düzene uyum sağlamaya çalışıyor. Ebeveynleri bu ara sürekli annesiyle kalmasına karar vermişler. Onun için de uygun böylesi. Annesi de zaten evden çalışıyor şimdilerde. Derslerin de biraz ucundan tutar – malum babasının sabrı daha dar.
Dupleks bir dairede yaşıyorlar. Üstte yatak odaları, alt katta salon ve mutfak. Giriş katında büyük de bir terasları var. Hem önlerindeki caddeden gelen geçeni hem de ilerideki yeşil alanı görebiliyorlar.
Şubat ayı çok soğuk geçti Brüksel’de bu sene. Sürekli yağmur, sürekli rüzgar. Ne bisiklete binebildi istediği gibi ne de arkadaşlarıyla okul bahçesinde azabildiler. Hava tam ısındı virüs yasağı geldi. Arkadaşlarının evine gitmesi de yasak, eve misafir çağırması da.
Önce fena isyan etti bu duruma. Annesi tekrar tekrar anlattı. Anlamaya çalışıyor ama içi hala biraz isyanlarda. Ne olur sanki… ye vurması çok kolay oluyor bazı günlerde. Sonra hasta düşenleri, işsiz kalanları düşünüp utanıyor heveslerinden. Allahtan annesi harika yemekler yapıyor…
Süreç uzayacak belli. Eğitim sanal ortamdan eve geliyor. Ana oğul salondaki yemek masasını karargaha çevirdiler. Dizüstü bilgisayarlarıyla karşılıklı geçip çalışıyorlar.
Laf aramızda annesini doya doya görmek ona çok iyi geliyor. Birikmiş özlem yüzeye vuruverdi sanki şu anki sıradışı gelgitte. İki kişilik bu yeni düzende annesini kimseyle paylaşmasına da gerek kalmıyor. Hatta ara ara nazlanmasına da izin var gibi. Öyle hissediyor.
Zaman zaman krizi tutuyor ama. Hoca bazen dersi uçarak anlatıyor sanki. Takip edemiyor Michalis. Sorusunu doğru zamanda soramıyor, gecikiveriyor. An kaçıyor elinden.
Sinirleniyor tabii bu duruma. Ürküyor da biraz. Annesine dönüyor yardım için. O da telekonferans uğruna yan odaya kapanmış tam da o an. Kapıyı tıklatıyor.
Kadıncağız açıp acil bir durum var mı diye soruyor. Olmadığını görünce birazdan konuşma bitince onunla ilgileneceğini söylüyor. Haklı aslında ama ona hak vermek şu anki iç sıkıntısını hiç mi hiç gidermiyor.
Annesi işini bitirip yanına geldiğinde biraz olay çıkarıyor. Anlamıyor işte bu dersi, olmuyor, başaramayacak, çok mutsuz. Müthiş karışık bu denklemler, baksana ebeveynler bile anlamıyor, çocuklar nasıl yapsın. Hem yetişkin olunca zaten unutulacaksa hangi akla hizmet şimdi öğreniliyor?
Azıcık dışarı çıksak ne iyi olurdu diyor. Yürürdük biraz güzel havada. Anne bir gayret YouTube’da bir egzersiz videosu açıyor. Hadi gel birlikte yapalım, hareket istiyordum işte, adımları takip etmek yeterli.
Önce hiç niyetli değil fakat müzik kanına girince katılıyor o da. Dans etmeyi seviyor oldum olası. Biraz ileri biraz geri, şimdi sağ ve dön ve hopla ve şimdi kol hareketlerini de ekleyelim. Derken bir kahkaha. Bir tane daha. Sarılıyorlar. İyi ki var annesi.
Evdeki ikinci haftanın sonuna gelirken öğretmenleri bir ödev veriyor. Her gün bulundukları ortamı betimleyen bir resim yapacaklar kara kalem. Üstüne de o anki hislerini not edecekler.
Gözlem ve ifade yeteneklerini artıran bir egzersiz elbette. Psikolojik rahatlama da yanında hediyesi. Tabii insan kendisiyle de karşısındakiyle de dürüst olabildiği sürece.
Michalis bu amaçla yaptığı resimlerden üçünü benimle paylaştı. İlkinde onu ve annesini evin salonunda çalışırken görüyoruz. Muhtemelen dersleri takibe çalışıyor, sırtı bize dönük. Şöyle yazmış ruh haliyle ilgili: “Biraz korkuyorum ve endişeliyim. Durum beni üzüyor.”
İkinci resimde dupleks dairenin merdivenlerinden salona inmiş halde görüyoruz onu. Masabaşı işi yapmasa da meşgul belli ki. Şöyle yazmış: “Bugün daha iyi hissediyorum çünkü sanat (dersim) var. Aslında (etrafımda) sanat olunca hep rahatlıyorum.”
Son resimde terastan manzarasını paylaşmış bizimle. Bu sefer ev halkı dışındakileri de görüyoruz ilk kez. Uzaktan da olsa bize selam yollayan, bizimle iletişim içinde olan güleryüzlü insanlar. Saksılarda büyüyen bitkiler sonra. Açan çiçekler.
Yemek saati olmalı üstelik. Havada tatlı bir telaş seziyoruz, sofra başında bazı komşular. Michalis şöyle anlatmış o anki hislerini: “İyi hissediyorum çünkü hem hava hem de güneş alıyorum. Ve yemeğimi balkonda yiyorum.”
Çok dokundu bana bu resimler ve üstlerine düşülmüş önce basit gibi görünen ama insanın içine işleyen itiraflar. Belki şimdilerde yapabileceğimiz en anlamlı şey de bu gerçekten: Takkeyi önümüze koyup düşünmek.
Çok kavramın alt üst olduğu bu dönemde kendimiz için asıl ve gerçek olanı bulmak için düşünmek. Kaçmadan, saklanmadan, ruhumuzu ona buna banıp kalkanlar oluşturmadan düşünmek. Derinimizdeki birikimden, üstü örtülmüş hayallerimizden, bir türlü kabuk tutmayan yaralardan korkmadan. Yarın yokmuş cesaretiyle…
Ekranla, karbonhidratla, yalan yanlış haberlerin egzoz dumanıyla sarhoş olmayı bırakın isterseniz şimdi. Günlük dezenfeksiyon sınırınızı da aştıysanız bir resim çizin siz de hadi. Ya da bir fotoğraf çekin hiç değilse. Durduğunuz yerden.
Sonra da sağ elinizi koyun bir sol göğsünüzün üstüne. Koyun ama gerçekten. Yirmi
saniye kadar da kapatın rica ediyorum o gözleri.
Sorun şimdi kendinize: On bir yaşında bir çocuğun cesareti var mı bende? Çoktan hak etmedim mi onu (yeniden) keşfetmeyi?
Brüksel, Nisan 2020
Not: Michalis’e resimlerinin bana ilham kaynağı olduğunu söyledim ve sayfamda kullanmak için iznini rica ettim. Bana WhatsApp’tan yolladığı mesajda bundan onur duyacağını belirtmiş ve eklemiş: “Sadece adımı kullanman yeter Deniz, soyadıma gerek yok. Bir de Türkçe yazdığını biliyorum ama en azından tekstin özetini Fransızca olarak benimle paylaşmanı rica ediyorum.”