Bazı dostlarla konuşmak aynaya bakmanın sevgiyle yontulmuş hali gibidir. Gerçeği söyler dudakları ve gözleri ama sizin yüreğinizi burkmayacak bir asaletle. Sarıldığınızda kollarında soluklanırsınız, evrenin sesleri durur, zamanın hainliği de. Anı avuçlarsınız, tutarsınız öylece sevecen. Özümser ve sonra kendi haline bırakırsınız.
Karşılaştığınızda size “hoşgeldin, gözümde tütüyordun nicedir” der bakışları. Sizi içer konuşurken, içine çeker havanızı ve ayrılırken sizi sevgiyle salıverir. Zira o başınabuyruk, dizgin görmemiş halinizi kendi ruhundan da iyi bilir.
Kavuşmalarınız hep yüklüdür, vedalarınız biraz incitir ama hep yeni başlangıçlara gebedir. Dostluğunuzun bu üretken valsini seversiniz ikiniz de; uslanmaz romantikler saklıdır yüreklerinizin derinliklerinde. Her bakan görmese de.
Birlikte olduğunuz zaman gayretsizce akar, sizindir, sizdendir. İştahla kendinizden bahsedersiniz, dünyanın kalan kısmı yıllardır figürandır bu filmde. Zayıf noktalarınız en az eski aşklarınız kadar aşinadır. Onları da ne affedebilir ne de tamamen silebilirsiniz. “Biraz daha az sevsek kendimizi, daha az acı çekeceğiz” dersiniz ikiniz bir ağızdan. Sonra gülersiniz, zordur çünkü kendini hafife almak. Üstelik ikiniz de dozunda acıyı seversiniz.
Güzeldir kendini gayretsizce anlatmak, yargısız dinlenildiğini bilmek. Bazen içinden “gerçekte ona mı konuşuyorum yoksa bana mı?” demenin lüksünü yaşarsınız. Gelişigüzel bir konudan bahsederken en olmayacak anda kendi gerçeğinin anahtarını düşürür biriniz masaya. Sarsılır kulakları işittiğinde ağzından çıkanları… Bulmaca çözülmüştür.
Ama unutmayalım ki yüzyıl gibi gelen bir tanışıklık vardır bu işin temelinde, birini olduğu gibi görmek öylece en yalın haliyle. O bir şiirse örneğin, siz onu ezberinizden okumuşsunuzdur yıllarca kürsülerde, kumsallarda güneş doğarken ve çok esmer gecelerde. O bir resimse, içindeki ışık-gölge dansını yalayıp yutmuşsunuzdur bunca zaman ama baktıkça hala yeni bir rengini yakalarsınız. Keşfettiğiniz bazen bir alevi çağrıştırır, bazen kuytudur, sessiz ve soğuk.
Buralara kolay gelmemişsinizdir, yaman iniş çıkışlarla sınanır gerçek dostluklar. Siz mesela bir keresinde çok uzaklara savrulduğunuzda zor olsa da üstünüze gitmemiş, beklemiştir sabırla. Size istediğiniz kadar zaman ve rahat nefes alabileceğiniz bir alan vermek adına kendini sınırlamıştır. Dönemem dediğiniz noktadan döndürmüştür sizi özverisi ve emeğiyle.
Başka insanlar, başka mekanlar, başka şehirler sizi meşgul etmiştir yıllar boyunca. Egonuz önde siz arkada yorucu yarışlara katılıp, bunlardan bazen kazanç bazen batan gemilerle dönmüşsünüzdür. Buluştuğunuzda birbirinizi tamir etmek için değildir çabanız, malum ava giden bazen avlanır. Hayat yolculuğundan bir mola almaktır daha çok kavuşmalarınız ve artıyı da eksiyi de yalansız konuşmak fena halde ferahlatır. Ferahlayınca da gülersiniz ona buna deli deli. Evet, siz beraberken dehşetli gülersiniz. Gençtir kahkahalarınız ve birbirlerine çok yakışır.
Hayal kırıklıkları da olmuştur bu ilişkide ama işin güzeli onlardan da bahsedersiniz. Bazen bunu hoyratça yapar o zaman zaman dizginleri ele alan duygusal yanınız. Zor bir döneminde üstelik, kafası da adamakıllı bulanıkken yüzüne sizi şu gün şu yerde nasıl paramparça ettiğini haykırıverirsiniz mesela. Yok, özür dilesin diye değil. O bazen çok acımasızlaşan vurdumduymaz yönünü tanısın da ürksün ondan diye. Sevdiklerini de kendini de bu görüntüsünden korusun kollasın diye.
Şaşalar biraz şiddetiniz karşısında, inanmazlıkla bakar gözleri. Siz başlamışken bitirmek gayretiyle son darbeyi de vurursunuz. O iki büklüm olur, sizin canınız yanar. Sessizlik bir zaman koca cüssesiyle aranızda oturur kalır. Neyseki Akdeniz çok uzağınızda değildir ve geçmemekte direnen bir son yaz havası burun deliklerinizde gezinir.
Siz “çok mu yüklendim acaba?” dediğiniz noktada o niye onu böyle şiddetle sarstığınızın ayrımına varır. Bakışlarına bir dinginlik çöker, siz de duruluverirsiniz. Bir süre kendi halinizde seyredersiniz, rüzgar nereye itelerse o yana gidersiniz. Öylece sürüklenirken acemi ümitler bitmeye başlar inatçı yabani otlar misali hayallerinizde.
Ayrılık dakiktir, gelir hep hiç bekletmeden. Bir zor sınavdan daha geçtik diye sevinir o hamarat kafalarınız ama dile dökülmez tabii bu çıkarımlar. Gevşer, edebinizle derin bir nefes alırsınız. Bir zafer sarhoşluğu sarar bedenlerinizi, ne de olsa ikiniz de kazanmayı seversiniz…
Aylar sonra denk düşer, bir yaz akşamı gider Harbiye’de Sezen Aksu’yu dinlersiniz. Sizin üstünüzde yavruağzı bir elbise vardır coşkuyla taşıdığınız, sol göğsüne tutturulmuş kocaman bir çiçeği olan. O minder serer açık hava tiyatrosunun basamaklarına. Sezen eskilerden söylerken uçan halıya dönüşür o minder. Çocukluğunuzdan bugüne anılar nehri üstünde gezeler hafızalarınız.
Yüz ifadelerinizde yaşamışlık vardır, bir de birbirine mecbur olacak kadar çok sevmek. Gençtir kahkahalarınız ve birbirlerine çok yakışır.
İstanbul, Ocak 2013
Denizcim, ne guzel anlatmissin….icinde hissettim okurken ve sarilmak istedim sikica!
“DOSTLUK” dediğin şey bence karşıdan ne isteyip de alacağını bilmek ona göre istemek ayrıca karşıdn beklentilerini de en asgariye indirmektir. aksi halde sonu hüsran ile biten olaylar ile karşılaşmaya da .hazır olmak gerek.Öncelikle kendine “DOST” olmalı gerisi de ne gelirse gelsin demeli ve yetinmeli..
Uzun zamandır şiir yazamıyorum, bu nedenle sana yine Sezen’den gülümse şarkısını söylüyorum:
Gülümse hadi gülümse bulutlar gitsin
Yoksa ben nasıl yenilenirim hadi gülümse
Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir akdeniz olur gülümse…
Tut ki karnım acıktı anneme küstüm
Tüm şehir bana küstü
Bir kedim bile yok anlıyormusun
Hadi gülümse
Sazlarım vardı ırmaklarım vardı
Çakıl taşlarım vardı benim
Ama sen başkasın anlıyormusun
Başkasın…