Sınır

Hangi noktada karar verir insan ki bu iş bitmiştir? Bilir ki artık filanca konunun hesabı dürülmüş, dosyası mühürlenmiştir? Bardağı taşıran son damla hangisidir? Çiziklere ve kesiklere dayanır dayanır da bir noktada “yeter Allah!” der ya insan,  işte o an tam olarak ne zaman gelir? Sınır nerededir?

Azar azar gıdım gıdım mı ilerler bu ince meseleler ve gerçekten denene denene bilenen sabır bir gün tüm keskinliğiyle ustura çevikliğinde keser koparır mı bir bağı? Yoksa ortada hiçbir iz ve koku yokken bir gün ansızın olanca şiddetiyle mi atılır köprüler? O ana leke gibi düşen tek söz, ya da tek bir anlamlı kelama hasretken basan sükunet sonun başlangıcını belirleyen fişek olabilir mi?

Yoksa siz hiç ses edemez misiniz? Yıllardır sineye çektim, “eski köye yeni adet getirmeyelim” diyenlerden misiniz? Onları Allah’a mı havale edersiniz? İçinizde oluşan yarıklar göçükler doğursa da o karmaşada, o eksiklikte yaşamayı göze alanlardan mısınız? Öyleyse eğer, söyleyin, kendinizi kahraman mı yoksa korkak mı sayarsınız?

Kim bilir, belki de siz gözleriniz kapalı yaşarsınız. O kadar uzun kapalı kalır ki gözleriniz bir rüyaya dalarsınız çok geçmeden. Hem öyle bir dalarsınız ki, bir bakmışınız gerçek hayatın ta kendisi sanıyorsunuz  o gördüklerinizi, masal aleminde artık sizin adresiniz.

Masal alemi de hoştur Allah için, süslüdür, görkemlidir. Her yaş için esaslı oyuncaklar vardır. En dayanıklı olan bile sonunda çekilir, dener,  hatta bağlanır.  Yüklerden kurtulmak hafifletir. Çoğunluk da aynı aleme çekilebilirse bu toplu rüyaya yatma eyleminin zevki daha bir katmerlenir. Katılımcılar arttıkça düş perdesi kalınlaşır, üstünüze tamamen örtülür.

Siz belki hiç dalmadınız o düşlere ama dersiniz ki “gücüm yalnızca bana yeter” ve dünyanın derdini yine dünyaya havale edersiniz anında. “Bana mı sordu o bu hale gelirken, niye bana düşsün ki yılların birikmiş çöpünü temizlemek?” diye sorarsınız biraz da hiddetle.  Geçmişte kahramanlığa soyunup da olmadık haksızlığa uğrayan, kendi yandığıyla kalanları anımsatırsınız sonra da arka arkaya.

“Değmez..” demeye getirirsiniz bilirim.  İnsanların bencilliğini, kadir bilmezliğini, dönekliğini hatırlatıp kendi bacaklarından asılan koyunların hikayesini yinelersiniz altını çize çize.  Eteğinizi silkip, dönüp sırtınızı gidersiniz belki. Ruhunuz huzur bulur mu acaba, cidden kendinizi koyunlarla eş tutabilir misiniz?

Tepki veresiniz var bazınızın belki ama çoğunluğa göre daha temkinlisiniz.  Önden gidenler yolu bir açsın hele, siz de biraz daha değerlendirin durumu o fırsattan istifade, gelişmelere göre son kararınızı vereceksiniz.

Baktınız fos çıktı bu hareket, gürledi gök epey bir zaman ama tek damla düşmedi toprağa, siz de boş heveslere kapılmadığınız için kendinizi tebrik edersiniz.  Öte yandan taka sandığınız araba itile kakıla da olsa çalıştıysa sonunda, siz de atlar içine  ilerlersiniz.  İşte elleriniz tozlanmadı bile.

Sahi, hangi noktada karar verir insan ki bu iş bitmiştir? Bilir ki artık filanca konunun hesabı dürülmüş, dosyası mühürlenmiştir? Bardağı taşıran son damla hangisidir? Çiziklere ve kesiklere dayanır dayanır da bir noktada “yeter Allah!” der ya insan,  işte o an tam olarak ne zaman gelir? Sınır nerededir?

O sınıra erkenden varıp tepkisini verenler kimine göre önder, kimi içinse acelecidir.  Öfkeyle kalkan zararla oturur denir, önce düşünmek, tartmak gerekir.  Zamansız çıkan cılız sese belki kimse kulak vermez.  Belki arada kaynar, yiter tezden, geri de gelemez.  Uzun sessizliklerse sinmişlik, ya da mutlak kabulleniş olarak algılanabilir.  Üstelik bir zaman sonra gözler açılsa, gidenler dönse, temkinliler hareket kararı alsa da bazen çok geç kalınmış olabilir.

Umalım ki arada bir yerde bir ortak payda var ve çoğunluk orada buluşacak. Erken kalkanlar henüz sıkılmamış ve hala inançlı olacaklar, hatta arada biraz düşünme fırsatı bulduklarından planlı adımlar atacaklar.  Satranç misali oynanacak bu oyun, zekayla ve ölçüyle.  Çok da geç kalınmadığından neyseki hala kurtarılacaklar kalmış olacak; herkesin kıymetlisi güzellikler, hepimiz için ortak değerler.

Atamızı, babamızı anacağız işte o değerlere yeniden heyecanla tutunurken. Çocukluğumuzla barışacağız, kendi çocuklarımızın yüzüne başımız dik bakacağız.  Ortak paydada buluşmak bize çeşitliliğimizin, renklerimizin biraraya gelince ne göz kamaştırıcı bir buket olduğunu gösterecek yeniden. Kendimizi yürekten seveceğiz.

El ele tutuşurken bir zamandır alnımıza yapıştırılmaya çalışan yapay etiketler patır patır düşecekler yere. Biz onların üstüne basıp ilerleyeceğiz.  Umut basacak ortalığı, gençleşeceğiz.  Köşeye çekilmek değil varolmak isteyeceğiz bu sahnede yeniden.  Sırf daha dik yürüdüğümüz için daha iyi göreceğiz önümüzü.

Kendimize ve birbirimize güvenimiz arttıkça kuşandığımız zırhlardan kurtulacağız.  İnsanlığımız çıkacak altından pırıl pırıl. Işıldayacak.

sinirciekleri

 İstanbul – Brüksel TK 1939 Seferi, Haziran 2013

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s