Geçen sene Aralık ayı başında bir gün soğuk ve karanlık bir sabaha uyandım. Kafamın karışık olduğu zamanlardı, yaşamımda büyük ve tatsız değişiklikler oluyor, o çok sevdiğim dünya bir zamandır bana ters ters bakıyordu. Silkinmeye çalışıyordum ama üstümden atamadığım bir ağırlık yirmi dört saat omuzlarımda kamp yapıyordu.
Cep telefonumdan elektronik postanın getirdiklerine bir göz attım kahvaltı masasında. İlk bakışta olağan görünen ama aslında hayatınızı değiştiren o büyülü mesajlardan birini açmışım meğer. “Dayanamayacağım artık, işte doğum günü hediyen” diye yazmış İpek.
Kasım sonuna denk gelen yaşgünümde İstanbul’da olduğum için görüşememiştik Brüksel’de yaşayan arkadaşımla. Sonraki günlerde buluşup geç bir kutlama yapmayı planlamıştık ama yüklü programlarımız yüzünden bir türlü tarihi netleştirememiştik. İpek belli ki önce sabretmiş ama kavuşma anı ertelenince bombayı patlatmaya karar vermişti.
Mesajın içinde saklı bağlantıya tıklamamla “Denizden Hikayeler” sayfasına ışınlanmam biroldu. Adı anında esir aldı beni, üstünde martılar uçuşan denizin fotoğrafı kendim çekmişim kadar yakındı bana. Sonra İpek’in önsözü üstüne düştü bakışlarım. Sayfamda bugün de İpek’ten başlığı altında yer alan şu satırları okudum:
Can dostum,
Hayatıma “Deniz” olarak girdiğinden beri bana hep ilham kaynağı oldun – kişiliğin, duruşun, görünüşün…
Başkalarına da ilham vereceğine inandığım için geç kalmış bir projeyi hayata geçirmek istedim bu doğum gününde.
Adını ben koydum: “Deniz’den hikayeler”, içini sen dolduracaksın.
İyi ki doğdun…
Yaşlar olgunlaşıp gözlerime sığamaz oldular okudukça. Sonra gezinmeye başladım sayfada heyecanla ve yıllar önce çiziktirip son zamanlarda İpek’le paylaştığım bir iki tanıdık satır gördüm oracıkta. Söz Ver isimli şiirimi mesela, ki bugün de en az nüfus kağıdım kadar beni tanımlar. Patatina’yı buldum sonra, çocukluğumun masumiyetini ölümün sert yüzüyle tanıştıran
Göz yaşlarım aktılar. Çok da haklıydılar.
Ben mutluluktan ağlamayı çok severim.
****
“Doğduğumuzda Umuttur Herşey” isimli denemem uzun zaman sonra kendimi yazıyla ilk ifade edişimdi. Bir solukta aktı. Beni gördüğü için, bana doğru bir adım attığı için, bana yeniden umut aşıladığı için İpek’e samimi teşekkürümdü.
Yazarken karanlık köşelerime sızdım, içimdeki kavgaları duydum, hıçkırıklarımı pazara çıkardım. Uzun bir yolculuktan dönüp kendime kavuştum. Kırıklarımla, kırışıklarımla, tüm eksik ve gediklerime rağmen kendime sarıldım. Özlemiştim.
İpek elime içi az biraz dolu bir çerçeve vermişti sanki. Hani yapboz bulmacanın ilk biriki parçasını yerleştirmek gibi. Merakım ve iştahım kabarmıştı, bir de sorumluluk yüklemişti bu jest omuzlarıma. Onun özenine, yürek zenginliğine layık olmak istedim.
****
Aralık sonunda bir dönem Brüksel’den kaçıp Akdeniz’e sığındım. Yazdım. Arşivimdeki eskileri düzenledim bir parça, bir nefes de şimdiki benden verdim. Denizle bakıştık, Toroslarla fısıldaştık. Ben yazdım.
Yeni oluşumlardan biri yeğenim Hazal için yazdığım “Hazal’ı sevmek” isimli yazıydı. Onun yaşamımın orta yerinde ışıldayışını düşününce hiç de şaşılacak bir durum değildi bu aslında. Yalnız sonunu bir türlü getiremiyordum, takılmıştım. Tam o sırada, içine doğmuş gibi, Hazal aradı ve son paragrafı da böylece kendisi tanımladı.
Yılbaşı gecesi Ankara’da Totoş Teyzemin evinde toplanmıştık. Ben arka odaya kapanmış, harıl harıl sitemin son rötuşlarını yapıyordum yemek öncesinde. Sürprizi de ilk Hazal’la paylaştım.
Siyahlar giyinmişti, sarı uzun saçları omuzlarından aşağı süzülüyordu kıvrım kıvrım. Topuklu ayakkabılarını yirmili yaşların genç zarafetiyle taşıyordu. Mutlu yıllar dileyerek ekranı eline verdim, onun için yazdığım yazıyı açtım.
Sonra karşısına geçip okurken onu seyrettim. Gözlerinde yanıp sönen duyguları kaydettim hafızama. Yüreğin yüreğe dokunduğu anın mucizesi anlatılır mı bilmem.
Yemekten sonra “Denizden Hikayeler”i ailenin diğer fertleriyle paylaştık. Hazal o yazıyı bu kez de yüksek sesle okudu. Benim içimde bir yerlerde mütemadiyen çiçekler açıyordu.
Sonra Totoş eskiden beri bildiği Patatina hikayesini paylaşmak istedi ahaliyle. Ne var ki dayımın ölümünden hemen sonra kaleme aldığım bu satırları okumaya başlar başlamaz hıçkırıklarına yenildi. Hazal imdada yetişip sunuşu tamamladı.
Totoş ağladı, ben ağladım.
Dayım bu vesileyle o yılbaşı gecesini bizimle geçirmiş oldu.
****
Ocak aynın başından itibaren “Denizden Hikayeler”i yavaş yavaş duyurdum tanıdıklarıma. İpek’in dediği gibi paylaştıkça çoğalmasını diledim aklımdan geçenlerin. Laf lafı açar derler, kendimle sohbet de dallanıp budaklandı. Sitenin varlığının getirdiği yazma disiplini hem ruhumu besledi, hem kendimden kopmamı engelledi.
Sonraki günlerde hep yazdım. Hemen her yerde yazdım. Tren garlarında, metrolarda, uçaklarda, kafelerde, otellerde, parklarda, hatta mezarlıklarda yazdım. Sabah uyanır uyanmaz, gecenin kör karanlığında, erken inen akşamlarda. Sahillerde denize karşı, akan su başlarında, köprülerde yazdım. Evde, sokakta, yolda, kuyrukta, durakta, ofiste iki toplantı arasında.
Bildiklerimden söz ettim, gördüklerimi anlattım. Bazen çok yakından tanıdıklarımın, bazen yoluma çıkan etkileyici yabancıların öykülerini yansıttım. Yanıtını bilemediğim soruları, bir türlü çözemediğim bilmeceleri paylaştım. Öfkemi kustum bazen, çığlıklarımı duydunuz mu bilmem satır aralarında. Ya da hıçkırıklarımı.
Sevdiğim insanlardan söz ettim, ki bazıları artık yoklar. Onların hayran olunası yaşam maceraları bilinsin istedim. Korkusuzca sevenleri, kendini başkaları için feda edenleri, görebilenleri yazdım. Gözün göze dokunduğu, iki yabancı yüreğin birbiriyle konuştuğu anı betimlemek için yazdım.
Kendime mal ettiğim şehirlerin büyüsünü, çocukluk anılarımın pamuk helva dokusunu, en zayıf hissettiğim zamanlarda kollarında soluklandığım sanatın iyileştirici gücünü anlatmak için yazdım. Farkındalığın, gerçekçi iyimserliğin, yeri gelince kabullenişin, gelmeyince isyanın serüvenini yansıtmak istedim. Yaş, cinsiyet, pasaport ve din ayrımı tanımayan dostluğu övmek için yazdım.
Bazen birine güç vermek, ona “korkma, seni de düşünen biri var” demek için, bazen sadece onu unutmadığımı bilsin diye yazdım. Bazen aşka saygı duruşumdu sözcüklerim, bazen sadece Sezen’i mırıldanmak istedim.
Başka kültürlerle, başka gönüllerle kurulan köprülerin güzelliğini hatırlatmak için yazdım. Geçmişimden gelenler bugünümü bilsin, beni olgun yaşımda tanıyanlar köklerimi görsün diye yazdım. Ölümlü olduğumuz gerçeğini vurgulamak, hayatın küçük sürprizlerinde gizli olağanüstü güzellikleri hatırlatmak için yazdım.
****
Yeni yaşıma tam bir ay kala eşim elinde iki paketle çıkageldi.
“Doğum günü hediyeni kendim yaptım bu sene, bekleyecek miyiz yoksa vereyim mi şimdiden?” diye sordu hınzır.
“Beklerim” dedim en uysal halimle, biraz da onu şaşırtmak için. Hissetmiştim heyecanını, benimle paylaşmak istiyordu biran önce her neyse o sakladığı.
“Hazır ama, içeride, istersen hemen şimdi senin olabilir” dedi kurnaz tilki sesiyle.
Ben inat ettim biraz da zevkine: “Hediyemi bugün açarsam 29 Kasım’da ne yapacağım?” diye sordum, uyanık ve nazlı.
“O gün de çiçek alırım sana” dedi kararlı ve pratik İbrahim.
İçeri odaya koştu sonra, biriki dakikaya kalmadan da elinde iki paket ve yüzünde zor saklanan bir tebessümle geri döndü.
İlk paketten “Denizden Hikayeler” kitabı çıktı. İkinci kardeş paketten de “Aşk Bende” şiirleri. Yazdıklarımı ilk kez özenli ve esprili bir kapak düzeni eşliğinde basılmış görmek beni çok duygulandırdı. Önce bakakaldım, elimde tuttuğum Denizden Hikayeler isimli kitabın ağırlığına şaştım.
Sonra her sayfasına dokundum kitabın. İpek’in önsözünden başlayarak Aralık ayından bu yana yaşadıklarım, hissettiklerim, paylaştıklarım tek tek geçti gözümün önünden. Yazılarla eşleştirdiğim fotoğraflar, o satırları kaleme aldığım şehirlerden manzaralar, o akışta bana eşlik eden canım insanlar akın akın koştular benden yana.
Kitabın arka kapağında sayfaya gelen yorumlardan alıntıları gördüm, yazılarımı takip eden, paylaşan, geri dönüşleriyle yüreğimi ısıtan sizleri andım.
İkinci kitabın arka kapağına “hayal kurar” diye yazmış İbrahim. Gülümsedim. Kartvizitlerin üstünde yazılı unvanlardan bahsettiğimiz bir gün ona hissettiğim kimliğimi şöyle açıklamıştım: Deniz Aktuğ Bayraktutar, Hayal Kurar.
On bir ay öncesine kadar bir çekmecede saklanan üç beş yazım ve gençlik heyecanıyla kaleme alınmış hazmı zor aşk şiirlerim vardı. Bugün herkesin ulaşabildiği bir sayfam var, İpek sayesinde. Sonra, İbrahim’in kişisel bağlantılarını, cazibesini ve yer yer de otoritesini kullanarak bastırdığı, editörlüğünü de kendisin üstlendiği iki kitabım. Ayrıca sizler varsınız okuyan, teşvik eden, başkalarına da öneren.
Ne diyeyim: Doğum günüm şimdiden kutlu oldu!
On bir aya kalmaz bir de yayıncı bulduk mu sırtımız yere gelmez artık!
Brüksel, Ekim 2013
Not: Denizden Hikayeler’in iki, Aşk Bende’nin tek nüshası var şu anda. İbrahim Denizden Hikayeler’in ikinci kopyasını birine armağan ederim belki diye yedek bastırmış. O kopya elbette ki Özgür Kahraman’ımın olacak.
İnsanlar Hayalleri ile yaşar Gerçekler ile yüzleşir..hayallerinin gerçek olmasını dilerim.
En güzel gerçekler de sizin olsun…
bu güzel anlatımlarının bir gün kitap haline gelmesini bekliyordum. en güzel erken doğum günü hediyeni ibrahim den almışsın..kalemin ve mutluluğunuz daim olsun
Çok teşekkürler. Babam da hep isterdi Ayfer Abla. Dilerim devamı gelir bu maceranın.
Evet, en kisa zamanda bir yayinevi bulman dilegiyle, iyi ki dogdun… O martiya da hastayim ayrica, simit at ona benim icin!
Sağolasın Gül… Martılar bizden…
11 ay ı okudum önce…Ne olursa olsun..bu bir yetenektir…Allah vergisidir…Bu denli kelimelere hükmetmek..ve o yoğun duygu selini aktarabilmek..Deniz ciğim inan iltifat etmiyorum…ama sen bu işi sakın bırakma..hep yaz…senin o deniz mavisi gözlerinin ardındaki dünyayı tanıyoruz hep birlikte..İbrahim le nice sağlıklı ve mutlu günlere diyorum..güzel kız..
Çok sağol Kemal Ağabey, yazdıkça uzakları yakın ediyoruz 😉
Denizim dostum, icinden gecirdigin, hayal ettigin hersey gercek olsun. Sen hepsini fazlasiyla hak ediyosun…okurken o kadar duygulaniyorum ve seninle gurur duyuyorum ki anlatamam. Hayal kurmaya devam…
Dido, ben de seni formanla top peşinde görünce aynı şekilde gururlanıyorum…