İnsana küçücük olduğunu anımsatıyor bu koskoca evrende
Geceyi gündüz sabahı akşam yapıveriyor size sormadan
Uykular kaçıyor gece yarısını geçe, gün ortasında bir yorgunluk bastırıyor
Farklı sofralara oturuyorsunuz, kokular da dokular da hepsi ayrı macera
Tanıdık değil gördüğünüz yüzler, siz azınlık oluveriyorsunuz
Beden diline tutunuyorsunuz kelimelerin içi boş seslere dönüştüğü noktada
Sizi hiç tanımamış sokaklardaki ilk adımlarınız biraz ürkek biraz genç
Bazen bir film setinin içine düştüm sanıyorsunuz
Belki tek oyuncu sizsiniz
Biraz yalnız doğru, ama avaz avaz özgür ruhunuz
Gafil avladı belki sizi
Tam da
Hiçbir şeye gerçekten sahip olmadığınızı fısıldıyordunuz
Tebdil-i mekan ferahlattığı kadar silkeliyor da adamı
Farklılığın renklerinde coşmaktan yorulunca bilinç
Bir efkar basabiliyor aniden Uzak Doğu’nun erken inen akşamlarında
Durduk yere bir Halil Sezai çalıveriyorsunuz otel odanızda
Pekin “İsyan” şarkısını dinlerken siz kendi kendinize gülümsüyorsunuz
Güzel insanlar çıkıyor karşınıza
Çalışkan, saygılı, yardımsever
Disiplinlerine de gönüllerine de hayran oluyorsunuz
Kolay olamaz yolculukları, kim bilir nelere şahit oldu bakışları
Kaya misali sağlam ve her daim dik duruşları
Rüyalarını merak ediyorsunuz
Açık sözlüler
Alları al, karaları kara
Nasıl tereddütsüz “eksik oldu cevabınız” diyorlarsa
Öyle damardan övüyorlar güzeli
Gerçekten kaçmıyorlar
Gerçeği dile dökmekten gocunmuyorlar
Yine de hissediyorsunuz
Kapalı bir kutuları var çok derinlerde bir yerde
Anahtarı da kim bilir kimde
Sırlara saygınız var
Samimiyetiyse her dilde tanıyorsunuz
Kanınız kaynıyor işte yine
Gönül dilinden konuşanları çok seviyorsunuz
Bunca bilinmeyen içinde ortak paydayı o an buluyorsunuz
Bir adım daha atmamış olsak
Hiç dokunmadan yaşayacağımız kaç hayat olacak
Tanımadığımız kaç insan
Duymadığımız kaç lisan
Havasını solumadığımız kaç mekân?
Sabah toplantıda tanıştığım sessiz Çinli
Akşamın karanlığında tırmandığımız doruktan
Bana Yasak Şehir’in hikayesini anlatıyor
Pekin’e ilk gelişim olduğunu ve toplantıdan birkaç saat sonra havaalanına gideceğimi duyduğu an değişti tavrı
“Paltomu alayım, hemen geliyorum” dedi
Neye uğradığımı anlamadan da sokağa attı kendini gönüllü rehberim olarak
Jingshan Parkı‘nın karanlık merdivenlerinden tepeye tırmanırken
Geçmişin imparatorların sırlarını fısıldamaya başlamıştı
Nefes nefese akıyordu asırlar arasında
İngilizcesi açılmış, anlatımı canlanmıştı
“Tarihi seviyorum” diye açıkladı ansızın düşüncelerimi duymuş gibi
“Tarihi sevmek insanı zenginleştiren bireysel bir uğraş olarak kalabilir, o bilgileri paylaşmaktan zevk alınmıyorsa eğer” dedim
Güldü
“Belki bir gün de İstanbul’da gezeriz” dedi aynı heyecanla
İçten ve şevk yüklü paylaşımlar bir önceki anın yabancısını tanıdık kılan
Bilgisizine de ilgisizine de umut aşılayan
Göz açtıran
Hayatta olduğumuza şükrettiren
Bizi insanlığımızım alfabesine döndüren
Uzak Doğu’dan Batı Avrupa’ya dönüş yolunda
Yorgun ama kelebek misali kanat çırpıyor yürek
Doğu yönünde elimden alınan yedi saat hediye misali
Geri veriliyor bana
Hayat kulağıma fısıldıyor: “bilirsin, kıymetlidir zaman”
Sonra diyor
“Her zaman yapmam ben böyle hesap kitap”
Doğu’nun dersini aldım kattım canıma
İçimde suskun bir kahkaha
Biraz kabulleniş, bir tutam meydan okuma
İnişe geçtiğinde uçak, baktım Brüksel tanıdık
Ben biraz bilgeleşmiş, biraz da gençleşmişim görüşmeyeli
Sezen geliyor yine aklıma: “Hayat sana teşekkür ederim”
Pekin – Brüksel, Kasım 2013