Bilir misiniz o oyunu? Hani herkes eline bir kağıt parçası, bir de kalem alır. “Kim?” diye sorar biri yüksek sesle. Oyuncular aklındakini yazar kağıdın tepesine. Bu kısım özenle katlanır. Kağıt yandaki oyuncuya geçirilir.
“Kiminle?” diye sorulur sonra yüksek sesle. Biraz düşünür meclis, derken herkes kağıda hevesle birkaç harf karalar. Bazıları manidar gülümser, daha heyecanlılar kıkırdar. Renk vermeyenlerse senaryoyu baştan sona kurgulamışlardır kafalarında.
Kağıt bir parmak daha kıvrılır, komşu oyuncuya uzatılır. Kilit soru gelir o sırada: “Ne yapmış?” Hayal gücü hararetle çalıştırılır. Bazıları ya kökten masumdur, ya da riskli girişimlerden uzak durmayı yeğler. “Kitap okudu” yazalar mesela, ya da “Top oynadı”.
Kimi şok etmek, kimi de öç almak derdindedir bazen. Onlar kaleme kuvvet dökülürler: “Banka soydu”, “Öpüştü”, “Kavga etti”. Sinsiler arka ceplerine saklı, çok anlama çekilebilen fiilleri karıştırırlar şöyle bir, aralarından seçerler. “Bakıştı”, “Komplo kurdu”, “Çekişti”.
Sorular gerilimi her saniye artan bir dedektif romanı misali devam eder:
“Kim gördü?”
“Ne dedi?”
Son sorunun yanıtları da verildikten sonra artık ruloya dönmüş kağıt parçaları ferman misali açılır. Her oyuncu elindeki kes/yapıştır hikayeyi yüksek sesle okumak durumundadır.
Kimisi sağlamcıdır, önce bir kez içinden okumayı yeğler. Diğerleri sabırsızlıkla yüksek sesle isyan eder, nazlanırsa elinden kapmaya çalışırlar kağıdı. Okuyan bazen utançtan kızarır, bazen kahkahayı patlatır ama devam eder. Ahali dinler, takışır, güler, kaynaşır.
Oynadıkça oyuncuların deneyimi de artar. En olmadık birleşimleri yaratabilmek için birbirleriyle yarışırlar. Bazen içi tamamen boş ve komik bile sayılamayacak kadar anlamsız sözcükler ardı ardına gelebilir yine de. Kimi zaman da biraz çaba biraz da rastlantıyla şahane kurgular çıkar ortaya.
Bu düzengecin verimli çalışması için hamura biraz nükte, biraz gerçek katmak şarttır. Uzakla yakın, gündelikle bayramlık yan yana anılmalıdır. Komşunun oğlu bir karakterse mesela, Zeki Müren de öteki karakter olmalıdır. Eylemler belirleyicidir: Yapılan denileni körükler.
“Nerede?” ilk bakışta çok göze çarpmasa da en kilit sorulardan biridir. Eylemin hangi platformda cereyan ettiği onun nasıl algılandığını etkiler çünkü. “Olay yeri” banalı anında olağanüstü yapabildiği gibi, masumiyete de bir çırpıda absürt tınısı yükleyebilir. “Ayşe Murat ile gökyüzünde dans etti” , “Ali Ahmet’le küvette yarıştı” örneklerinde görüldüğü gibi.
Eylemlere gelince, onlar etki/tepki formülüyle reaksiyonlar yaratır. Görenler gördükleri hakkında konuşurlar. Yapılan bazen şaşırtır, hatta şok eder, kimi zaman da öfkelendirir. Utanç, kıskançlık, meydan okuma yansır verilen tepkilere, bazen de illa ki bir sözünü dinletme telaşı.
Denilen diyenin kimliğini açık eder az biraz. Önyargılı mıdır? Geleneksel midir? Sever mi başkasının işine burnunu sokmayı? Espriden anlar mı? Olay yaratmaya meraklı mıdır? Ölçüsünü bilir mi? Abartmaya eğilimli midir yapısı?
Denilen son sözdür. Anlatının ardında bırakacağı tadı tanımlar. Eylemciler nadiren destek, bazen de köstekle karşılaşırlar. Bazı tepkiler belanın yakında olduğuna işaret eder, diğerleri bir an havada asılı kalır, sonra gülüp geçilir üstlerinden.
Bazımızın hayata uzaktan bakışını yansıtmaz mı aslında bu oyun? Kurgusunda, kurallarında, sorularında gizli bir kod yok mudur? Tanıdık ve basit bir kalıba sokmaya çalışmaz mı yaşam tarzımızı?
Şöyle ki;
İki kişi bir şey yapar. Eylem hiçbir zaman gizli kalmaz, birileri görür. Görenler susmazlar, çoğunluk olayla ilgili düşüncelerini, bazen de yargılarını paylaşırlar. O sözler bir sonraki aşamaya geçiştir, “bu iş burada bitmez” bilirsiniz, fakat oyun orada son bulduğundan siz yeni iki karakter edinip en başa dönersiniz.
Tekin sesi yoktur bu oyunda. Tek başına yürümek, ayna karşısında dans etmek, kitap okumak, resim yapmak, gitar çalmak otomatikman çerçeve dışında kalır. Uyumak, uyanmak, düşünmek, için için ağlamak ve keşfetmek de.
Oyun “olmak” değil “yapmak” üstünedir. Kimliklerine sarılan iki karakter bir eylemi beraberce gerçekleştirir. Onlar hakkında etiketlerinden ve devinimlerinden başka bilgimiz yoktur. Mutlu mudurlar? Karınları aç mıdır? Başları ağrır mı, ateşleri var mıdır? Yorgun mudurlar, yoksa kızgın mı? Hiç bilemeyiz. Merak etmek de gelmez aklımıza.
Oyunda yapılanın hep bir izleyicisi, şahidi vardır. Asla gizli kalmaz. Birilerinin bizi hep gözetlediği izlenimine kapılırız. O seyirciler de hiç susmazlar. İzler ve yorum yaparlar. Bazen ahkam keser, bazen ahlak dersi vermeye koyulurlar. Olay da zaten bundan ibarettir.
Oyun bazılarının basitleştirilmiş hayat anlayışını akla getirir ister istemez:
İki kişi bir şey yapar
Ne hissettiklerini bilmeyiz
Tekin sesi yoktur
Dünya “olmak” değil “yapmak”
Üzerine döner
Eylemlerimiz gizli kalmaz
Etrafımızda bir çember
Üstünde de seyirci olmak için doğanlar
Hesap kesip yargılamaya bayılanlar
Onlar hep konuşur
Yanlış demiyorum dikkat
Doğrudur, haberlere bakın bana inanmazsanız
Magazin programlarına bakın
Avaz avaz bağıran
Nedenine niçinine değil
Ne olduğuna odaklanıp
Sonuçlar çıkardığınız
Zamanları anımsayın
Kaç kez
Çok kez
Doğrudur, günümüzün kültürü budur
İş hayatı, medya dünyası
Bu denklemle kavrulur
Koşmak soluklanmaya yeğ tutulur
Ancak “hayat bundan ibaret”
Diyorsanız
Ne olur durun
Zamanı gelmiştir, durun.
Antalya – Brüksel, Şubat 2014